31 Ekim 2013 Perşembe

MEYYİTLERLE İLGİLİ HÜKÜMLER

Soru 227: Ölülerin; gusül, kefen ve defin gibi işlerini kendi cinslerinden birinin üstlenmesi şart mıdır? Yoksa bunlardan her hangi birisi üstlenebilir mi?
Cevap: Ölüye gusül veren kimsenin erkek ve kadın olma yönünde ölüyle aynı cinsten olması şarttır. Ölüyle aynı cinsten olanın gusül verme imkanı olduğu takdirde hemcins olmayanın gusül vermesi doğru değildir ve gusül batıl olur. Ama; kefen ve defin işleminde ölüyle aynı cinsten olması şart değildir.

Soru 228: Köylerde genelde ölülere evlerin içerisinde gusül veriyorlar. Bazen küçük çocukları olan ölünün bir vasisi de olmuyor; bu gibi yerlerde görüşünüz nedir?
Cevap: Ölünün gusül, kefen ve defninde gerekli olan normal miktardaki tasarruflar için çocuğun velisinin izni gerekmez. Dolayısıyla, varislerin arasında -çocuk gibi- kayyımı gerektirenlerin bulunması, bu gibi tasar-ruflara engel teşkil etmez.

Soru 229: Yüksek bir yerden düşerek veya başka bir kaza sonucu ölen bir kimsenin bedeninden kan gelmeğe devam ettiği takdirde görev nedir? Kanın kendiliğinden veya tıbbî yollarla kesilmesi mi beklenmelidir? Yoksa, kan gelmesine rağmen defnetmeleri mi gerekir?
Cevap: Mümkün olduğu takdirde, gusülden önce ölünün bedeninin temizlenmesi farzdır. Bu durumda, kanın kendiliğinden veya bir vesileyle engellenerek kesilinceye kadar beklemek mümkünse, beklemeleri gerekir.

Soru 230: Şimdilik saha halini almış olan bir yeri kanal geçirmek için kazdıklarında yaklaşık 40 ile 50 yıl önce defnedilmiş olup mezarının izleri kaybolan bir ölüye ait kemikler bulunmuştur. Acaba, bakmak için bu kemiklere el sürmenin bir sakıncası var mı? Ve bu kemikler necis midir?
Cevap: Gusül verilmiş olan Müslüman ölünün ke-mikleri necis değildir ve toprağa defnedilmesi gerekir.

Soru 231: İnsan, kendisi için almış olduğu kefen ile babasını, annesini veya yakın bir akrabasını kefenlemesi caiz midir?
Cevap: Bunun bir sakıncası yoktur.

Soru 232: Tıbbî incelemeler yapan bir grup, bazı tıbbî inceleme ve deneyler yapmak için ölünün kalp ve diğer bazı uzuvlarını bedeninden çıkarıp bir gün sonra defnediyorlar. Dolayısıyla, şu soruları cevaplandırmanızı rica ediyoruz:
a) Üzerinde deney ve inceleme yapılan cenazelerin Müslüman cenazeleri olduğuna göre bu işi yapmamız caiz midir?
b) Bu kalp ve dokuları ölünün bedeninden ayrı defnetmek caiz midir?
c) Bu kalp ve dokuları ayrı defnetmenin bir çok zorlukları bulunduğu için onları başka bir cenazenin bedeniyle birlikte defnetmek caiz midir?
Cevap: Korunması gereken bir canı kurtarmak veya toplumun muhtaç olduğu tıbbî bilgiyi elde etmek ya da halkın hayatını tehdit eden bir hastalığı keşfetmek, bir cesedi teşrih etmeği gerektirirse bu iş caizdir. Ama, bu amaç için gayrı müslümlerin cesedi var olduğu müddetçe müslüman ölünün bedeninden gerekir. Müslümanın cesedinden koparılan uzuvlara gelince; bu konudaki şer'î hüküm, onların o Müslümanın cesediyle birlikte defnedilmeleridir. Ancak onların meyyitin bedeniyle birlikte defnedilmesi mümkün değilse, ayrı olarak defnedilebilirler.

Soru 233: İnsanın kendisi için kefen alıp farz ve müstehap namaz vakitlerinde onu yere serip üzerinde namaz kılması, Kur'ân okuması ve ölürken onu kendine kefen yapması caiz midir? Yine, İslâm dininde, insanın kendisi için kefen alıp onun üzerine Kur'ân ayetlerini yazması ve yalnızca kefen olarak kullanması caiz midir?
Cevap: Mezkur şeylerin hiçbirisinin sakıncası yoktur.

Soru 234: Son zamanlarda yaklaşık yedi yüz yıl öncesine ait olan mezar içerisinde bir kadın iskeleti bulunmuştur. Kafatasında bir miktar saç bulunan bu iskelet kamil bir insan iskeletinden ibarettir. Arkeologlar onun Müslüman bir kadının iskeleti olduğunu söylüyorlar. Acaba; ibret olsun diye bu iskeletin mezar şeklinde yapılan bir yere konarak, ahireti hatırlatan bazı ayet ve hadislerin de yazılarak tarihî eserler müzesi tarafından sergilenmesi caiz midir?
Cevap: Eğer iskeletin Müslüman bir ölüye ait olduğu tespit edilirse, hemen yeniden defnedilmesi gerekir.

Soru 235: Bir köyde kimsenin malı, mülkü veya vakfı olmayan bir mezarlık var. Acaba, köy halkının, şehirden veya başka bir köyden olan cenazenin ya da o mezarlığa defnedilmeyi vasiyet etmiş olan birisinin oraya defnedilmesini önlemeleri caiz midir?
Cevap: Eğer o mezarlık bir kimsenin özel mülkü değilse ve yalnızca o köyün halkı için de vakfedilmemişse, köy halkının, diğerlerinin ölülerini oraya defnetmelerini engellemeye hakları yoktur. Ayrıca birisi orada defnedilmeyi vasiyet etmişse, vasiyete göre amel edilmesi farzdır.

Soru 236: Bazı hadislerde mezarların üzerine su dök-menin müstehap olduğu yer almıştır. -Leali'l-Ahbar kitabında olan hadisler gibi- Acaba bu, ölünün defnedildiği güne mi mahsustur, yoksa her zaman için geçerli midir? Bu konudaki görüşünüz nedir?
Cevap: Sevabı olacağı ümidiyle cenazenin defnedil-diği gün ve diğer günler mezar üzerine su serpmenin bir sakıncası yoktur.

Soru 237: Niçin ölüyü geceleyin defnetmiyorlar? Ö-lüyü geceleyin defnetmek haram mıdır?
Cevap: Ölüyü geceleyin defnetmenin bir mahzuru yoktur.

Soru 238: Trafik kazasında ölen bir kimseyi yıkayıp, kefenleyip, mezarlığa getirerek mezara koymak istediklerinde tabut ve kefeninin, ölünün başından akmakta olan kana bulaşmış olduğunu gördüler; bu durumda, kefeni değiştirmeleri gerekir mi?
Cevap: Mümkünse kefenin kana bulaşan bölümünü yıkamak veya kesmek ya da kefeni değiştirmek gerekir, aksi halde öylece defnetmeleri caizdir.

Soru 239: Bu şahısın kanlı kefenle defnedilmesinden üç ay geçerse, bu durumda kabri açmak caiz midir?
Cevap: Bu durumda kabri açmak caiz değildir.

Soru 240: Kanlı kefenle defnedilen bu ölünün defnedilmesinden üç ay geçtikten sonra, mezarını açmak caiz midir?
Cevap: Mezkur durumda mezarı açmak caiz değildir.

Soru 241: Aşağıdaki üç soruya cevap verir misiniz:
1- Hamile kadın doğum esnasında ölürse karnındaki çocuğun aşağıdaki durumlarda hükmü nedir:
a) Çocuğa, yeni ruh verilmiştir (üç aylık veya daha fazladır) ama, anne rahminden çıkarıldığı takdirde ölme ihtimali çok güçlüdür.
b) Çocuk yedi aylık veya daha fazladır.
c) Çocuk anne rahminde ölmüştür.
2- Hamile kadın doğum esnasında ölürse karnındaki çocuğun da ölüp ölmediği araştırmaları diğerlerine farz mıdır?
3- Hamile kadın doğum esnasında ölmüştür ve karnındaki çocuk sağdır. Ama -normalin aksine- birisi çocuğun sağ olmasına rağmen annesinin karnındaki çocukla birlikte defnedilmesini emretmektedir. Bu konuda görüşünüz nedir?
Cevap: Çocuk annesiyle birlikte ölmüşse veya çocuğa ruh verilmeden önce anne ölürse, çocuğun çıkarılması farz olmadığı gibi caiz de değildir. Ama; eğer ölen annenin rahminde çocuk sağ kalır ve çıkarıldığı takdirde yaşayacağı ihtimal verilirse, onu hemen çıkarmak için acele etmek farzdır. Çocuğun, anne rahminde ölmüş olduğu anlaşılmadıkça annesini, karnındaki çocuğuyla birlikte defnetmek caiz değildir. Eğer; çocuk sağ olarak annesiyle birlikte defnedilir ve -ihtimalen bile- defnedildikten sonra sağ kaldığı zannedilirse, hemen kabrin açılıp çocuğun anne rahminden sağ olarak çıkarılması farzdır. Nitekim eğer çocuğun, ölmüş olan annesinin rahminde yaşaması defnin geciktirilmesine bağlı olursa, çocuğun hayatını kurtarmak için defnin geciktirilmesi farzdır. Eğer birisi "ölmüş hamile kadını rahmindeki sağ çocuğuyla birlikte defnedilmesi caizdir" der, diğerleri de onun görüşünün doğru olduğunu sanarak anneyi öylece defneder ve bu, çocuğun da mezarda ölmesine sebep olursa, çocuğun diyeti bizzat defni gerçekleştiren kimsenin üzerinedir. Ancak çocuğun ölümü bu görüşü ileri süren kimseye dayanırsa diyet onun üzerinedir.

Soru 242: Belediye, mezarlıktan daha iyi yararlanılması için mezarların iki kat halinde yapılmasını kararlaştırmıştır. Bu konudaki şer'î hükmü açıklamanızı rica ederiz?
Cevap: Mezarın açılmasını gerektirmediği ve bir Müslümana saygısızlık olmadığı takdirde Müslümanların mezarlarını birkaç kat yapmak caizdir.

Soru 243: Bir çocuk su kuyusuna düşmesi sonucu orada boğularak ölmüştür. Kuyuda bulunan su dolayısıyla çocuğun bedeni çıkarılamıyor bu durumda ne yapmak gerekir?
Cevap: Kuyuda bırakılır ve kuyu onun mezarı olur. Eğer; kuyu başkasının mülkü değilse ya da sahibi razı olursa, o kuyunun kullanılmayarak kapatılması farzdır.

Soru 244: Bölgemizde sine ve zincir vurma törenleri sadece Ehl-i Beyt İmamları (a.s), şehitler ve din büyüklerinin matem merasimlerinde yapılmaktadır. Acaba; silahlı kuvvetler yetkililerinin veya İslâm Cumhuriyeti ve bu Müslüman halka önemli hizmetleri geçen şahsiyetlerin de vefatında bu tür törenlerin yapılması caiz midir?
Cevap: Bunun bir sakıncası yoktur.

Soru 245: Geceleyin mezarlığa gitmenin mekruh olduğu bilinmekle birlikte, geceleyin mezarlığa gitmenin İslâmî terbiye açısından etkili olduğunu gören bir kimsenin hükmü nedir?
Cevap: Bunun bir sakıncası yoktur.

Soru 246: Kadınların cenaze merasimine katılmaları ve cenazeyi taşımaları caiz midir?
Cevap: Sakıncası yoktur.

Soru 247: Bazı aşiretler arasında, biri ölünce matem törenlerine katılanlara yemek vermek üzere çok sayıda koyun kesmek bir gelenek halini almıştır. Bu iş bazen büyük boyutta zarar verecek şekilde borç altına girmeği gerektiriyor. Bu gelenekleri yaşatmak için bu zararları üstlenmek caiz midir? Ölü sahiplerinin ve bu merasimlere katılanların şer'î hükmü nedir?
Cevap: Eğer; yemek verme masrafları, büyük varislerin malından ve onların rızası ile olursa, bu iş caizdir. Ancak bu davranış bazı problemlerin doğmasına ve mali zararlara yol açıyorsa , ondan kaçınılmalıdır. Ayrıca verdikleri yemeğin parasını ölünün kendi malından vermek isterlerse bu onun vasiyetinin keyfiyetine bağlıdır. Her halükarda bu gibi durumlarda, israftan ve ilahi nimetlerin zayi edilmesinden kaçınılmalıdır.

Soru 248: Şu anda bir bölgede mayın patlaması sonucu ölen kimseye şehit hükmü uygulanır mı?
Cevap: Yıkamamak ve kefenlememek hükmü sadece savaş meydanında öldürülen şehide mahsustur.

Soru 249: İnkılap muhafızları ordusunda görev yapan kardeşler bazen sınır bölgelerinde İran İslâm Cumhuriyeti'ne karşı savaşan düşman çeteleriyle çatışıyorlar; dolayısıyla şehit düşenler oluyor. Acaba; bu aziz şehitlere gusül veya teyemmüm vermek farz mıdır? Yoksa bu bölgeler de savaş meydanı mı sayılmaktadır?
Cevap: Eğer; o bölgeler hak ve batıl ordusu arasında savaş meydanı olursa, hak ordusundan ölenler şehit hük-mündedirler.

Soru 250: cemaat namazı imamlığı şartlarına haiz olmayan bir kimse, cenaze namazında müminlere imamlık edebilir mi?
Cevap: Diğer cemaat namazları ve cemaat imamlarında gerekli olan şartların, cenaze namazında şart olmadığı uzak bir ihtimal değildir. Gerçi; o şartlara cenaze namazında da riayet etmek ihtiyata daha uygundur.

Soru 251: Mümin bir kişi (dünyanın herhangi bir yerinde) İslâm hükümlerini icra etmek yolunda veya gösteri sırasında ya da Caferî fıkhını uygulama yolunda öldürülürse şehit sayılır mı?
Cevap: Onun için şehit sevabı vardır; ama, şehidin defniyle ilgili hükümler, savaş meydanında, savaş esnasında, şehit edilen kimseye mahsustur.

Soru 252:
Uyuşturucu madde kaçakçılığı suçundan dolayı kanun gereği idama mahkum olup yüksek divan yetkililerinin onayı ile idam edilen bir kimsenin cenaze namazı kılınır mı? Ve onun için düzenlenen matem merasimleri, Kur'ân okuma ve Ehl-i Beyt mersiyeleri okuma merasimlerinin hükmü nedir?
Cevap: İdam hükmü infaz edilen bir Müslüman da aynen diğer Müslümanlar gibidir; ölülere uygulanan bütün hüküm ve gelenekler onun hakkında da uygulanır.

Soru 253: Canlı bir insanın bedeninden kopmuş olan etli kemiğe dokunmak meyyite dokunma guslünü gerektirir mi?
Cevap: Canlı insanın bedeninden kopmuş bir uzva dokunmak meyyit guslü gerektirmez.

Soru 254: Ölmüş bir insanın bedeninden ayrılmış bir uzva dokunmak vacip meyyit guslünü gerektirir mi?
Cevap: Ölüden kopmuş bir uzva dokunmak; eğer beden soğuduktan sonra ve ölüye gusül verilmeden önce gerçekleşirse, ölüye dokunma hükmündedir.

Soru 255: Ölmek üzere olan müslümanı kıbleye doğru yatırmak gerekli midir?
Cevap: Ölmek üzere olan müslümanın ayak altları kıbleye bakacak şekilde sırt üstüp yatırılması daha iyidir. Fakihlerin çoğu ; bu işe gücü yettiği takdirde kişinin kendisine aksi takdirde diğerlerine vacip biliyorlar. Dolayısıyla ihtiyata uygun olan bu işin terk edilmemesidir.

Soru 256: Çekilen dişin üzerinde gelen diş etine dokunmak meyyite dokunma guslünü gerektirir mi?
Cevap: Hayır, guslü gerektirmez.

Soru 257:
Elbisesiyle birlikte defnolunan şehide dokunmak meyyite dokunma guslünü gerektirir mi?
Cevap: Mezkur şehide dokunmak meyyite dokunma guslünü gerektirmez.

Soru 258: Ben Tıp Fakültesi'nde okuyan bir öğrenciyim. Otopsi esnasında bazen ölünün bedenine dokunmak zorunda kalıyorum. Elbette, biz bu ölülerin Müslüman ölüler olduklarını bilmiyoruz. Fakat, yetkili kişiler kesin olarak onların gusül verilmiş olan Müslüman ölüleri olduğunu söylüyorlar. Bunlara atfen bu ölülere dokunduktan sonra namazla ilgili olarak görevimizin ne olduğunu ve üzerimize meyyite dokunma guslü farz olup olmadığını açıklamanızı rica ediyoruz.
Cevap: Bir ölüye gusül verilmiş olduğu size ispatlanmadıkça ve bu hususta şüphede olduğunuz sürece, o ölünün bedenine veya ondan kopan uzuvlarına dokunmak guslü farz kılar ve meyyite dokunma guslü yapmadıkça namaz sahih olmaz. Ancak ona gusül verilmiş olduğu ispatlanırsa, onun guslünün doğru verilip verilmediğinde şüphe edilse bile onun bedenine veya ondan kopan uzuvlarına dokunmak guslü gerektirmez.

Soru 259:
İsmi ve nereli olduğu bilinmeyen bir şehit bir mezar defnedilmiş ve bir aydan sonra bu şehidin, mezarın bulunduğu şehrin halkından olmadığını kanıtlayacak bazı belirtiler ele geçmiştir. Acaba; bu durumda cesedi şehidin kendi şehrine taşımak için o mezarı açmak caiz midir?
Cevap: Şer'î hükümlere uygun olarak defnedilmişse, artık mezarı açmak caiz değildir.

Soru 260: Mezarı kazmaksızın ve üzerindeki toprak giderilmeden, bazı özel kameralarla kabrin içerisinden bilgi ve filim elde etmek mümkün olursa, buna da mezarı açmak denir mi?
Cevap: Mezarı kazmadan ve mezarı açıp ölünün bedenini açığa çıkarmadan, ölünün bedenini kameraya al-maya mezarı açmak denmez.

Soru 261: Belediye, sokağı genişletmek amacıyla me-zarlığın etrafındaki makbere odalarını yıkmak istiyor. Bunu göz önünde bulundurarak aşağıdaki soruları ce-vaplamanızı rica ediyoruz:
1- Yapılan bu iş caiz midir?
2- Bu ölülerin kemiklerini oradan çıkarıp ayrı bir yerde defnetmenin hükmü nedir?
Cevap: Müminlerin mezarlarını yıkmak ve açmak; yolları genişleteme ve yenileme kastıyla olursa caiz değildir. Ama mezar açılır ve Müslüman ölünün bedeni veya çürümemiş kemikleri ortaya çıkarsa, onu yeniden defnetmek farzdır.

Soru 262: Şer'î ölçülere riayet etmeksizin Müslümanların mezarlarını yıkmağa kalkışan bir kimseye karşı diğer Müslümanların görevi nedir?
Cevap: Şart ve derecelerine riayet ederek münker-den nehyetmek diğer Müslümanlara farzdır. Ayrıca kabirlerin yıkılışından dolayı Müslümanların kemikleri ortaya çıkarsa, onları yeniden gömmek farzdır.

Soru 263: Babam 36 yıl önce bir mezarda defnolmuş-tur. Şimdi de vakıf idaresinden izin alarak kendim o mezardan yararlanmak istiyorum. Mezar vakıf olduğuna göre kardeşlerimden de izin almam gerekir mi?
Cevap: Ölülerin defnedilmesi için genel vakıf olan bir yerde bulunan mezar hususunda, orada defnedilmiş olan cenazenin vârislerinden izin almak şart değildir. Ancak; cenazenin kemikleri toprak olmadan önce, oraya başka bir cenazeyi defnetmek için mezarı açmak caiz değildir.

Soru 264: Hangi durumlarda mezarı açmak caizdir? Müslüman mezarlığını yıkıp başka bir merkez durumuna getirmenin (şer'î bir) yolu varsa, açıklamanızı rica ederiz.
Cevap: Müslümanların ölülerinin defnedilmesi için vakfedilmiş olan Müslüman mezarlığını başka bir şeye çevirmek caiz değildir.

Soru 265: Dinî merciden izin aldıktan sonra mezarları açıp ölülerin defni için vakfedilmiş olan mezarlığı başka bir şeye çevirmek caiz midir?
Cevap: Mezarı açmanın caiz olmadığı ve ölülerin defni için vakfedilmiş olan mezarlığın tahrip edilmesinin caiz olmadığı yerlerde izin fayda vermez. Ancak istisna edilen yerlerden birisi olursa sakıncası yoktur.

Soru 266: Yirmi yıl önce ölmüş olan bir kişinin mezarına, yanlışlıkla aynı köyde yeni ölen bir hanımın cenazesini defnetmişler. Elbette, söz konusu kişiye ait mezarda hiçbir kalıntıya rastlanmamıştır. Buradaki şer'î hüküm nedir?
Cevap: Bu durumda diğerlerine düşen bir görev yok-tur. Cenazenin başka bir meyyitin kabrine defnedilmesi, cenazeyi başka bir yere nakletmek için mezarın açılmasını caiz kılmaz.

Soru 267:
Caddelerin birisinin ortasında dört tane mezar bulunmaktadır. Bu mezarlar yolun genişletilmesini engelliyor. Öte yandan, mezarları açmak da şer'î açıdan caiz değildir. Bu konuda belediyenin şer'î hükümlerin dışına çıkmaması için ne yapmamız gerektiği hususunda bizleri aydınlatmanızı rica ediyoruz.
Cevap: Eğer mezarları açmaksızın yolu onların üzerinden yaptırmak mümkün olur veya mezarların olduğu yerden caddenin geçmesi zorunlu olursa bir sakıncası yoktur. Aksi takdirde, mezarların üzerinden yolu genişletmek caiz değildir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder