1 Kasım 2013 Cuma

Ayetullah Uzma Hamanei Fetvalar 1

TAKLİT HÜKÜMLERİ / İHTİYAÇ, İÇTİHAD VE TAKLİD

Soru 1: Taklidin farz oluşu; akli bir mesele midir, yoksa şer’i delilleri de var mıdır?
Cevap: Taklit’in, şer’i delilleri vardır. Ayrıca akılda dini hükümleri bilmeyen bir şahısın şartları taşıyan bir müçtehide uyması gerektiğine hükmeder.

Soru 2: Sizce ihtiyata uymak mı daha iyidir, taklit et-mek mi?
Cevap: İhtiyata uymak, ihtiyat yerlerini ve nasıl ihtiyat edileceğini bilmeye ve ihtiyata uymak çok vakit harcamaya bağlı olduğundan, gerekli tüm şartları taşıyan müçtehidi taklit etmek daha iyidir.

Soru 3: Hükümlerde fakihlerin fetvaları arasında ihti-yatın sınırı nedir? Hayatta olmayan müçtehitlerin fetva-larını da bu kapsama almak farz mıdır?
Cevap: İhtiyattan maksat, ihtiyata uyulmasının farz olduğu yerlerde, muhtemelen farz olan bütün fıkhî ihtimallere uymaktır. Öyle ki mükellef vazifesinin gereğini yaptığına emin olsun.

Soru 4: Kızım yakında bulûğ yaşına erişecek, dolayısıyla taklit mercii seçmesi farz olacaktır; ancak bunu idrak etmesi zordur, bu durumda bizim yapmamız gereken nedir?
Cevap: Bu konuda kendisi, şer'î vazifesinin ne olduğunun farkında olmazsa onu irşat edip aydınlatmanız gerekir.

Soru 5: Mevzunun teşhisi mükellefin vazifesi ve hük-mün teşhisinin de müçtehidin vazifesi olduğu fakihler arasında meşhurdur; ama bazen müçtehitler hükümlerin mevzularının teşhisinde görüş bildiriyorlar. Acaba mevzunun teşhisinde de müçtehide uymak farz mıdır?
Cevap: Mevzunun teşhisi mükellefin vazifesidir, bu alanda müçtehidinin teşhisine uyması mükellefe farz değildir; ancak onun teşhisine güvenirse veya konu içti-hadî konulardan olursa o zaman ona uyması gerekir.
( - Şer'î hükümlerle ilgili konular iki kısma ayrılır:
 a) İçtihadî olmayan konular, örneğin: bir sıvının içki olup olmadığını belirlemek gibi.

b) İçtihadî konular; örneğin: Faizin ne olduğunu belirlemek gibi.)

Soru 6: Genelde karşılaşılan şer'î meseleleri öğrenmeyi terk eden, günahkâr sayılır mı?
Cevap: Şer'î meseleleri öğrenmemek, bir farzı terk etmesine veya haram bir işi yapmasına sebep oluyorsa günahkâr sayılır.

Soru 7:Dini bilgileri zayıf bazı insanlara, mer-cilerinin kim olduğunu sorduğumuzda, bilmiyoruz veya filan müçtehide taklit ediyoruz diyorlar. Ama merciin risalesine bakmayı ve onunla amel etmeyi önemsemiyorlar; bunların amellerinin hükmü nedir?
Cevap: Amelleri, ihtiyata veya ilahi hükümlerin ger-çeğine ya da taklit etmesi gereken müçtehidin fetvasına uygun olursa doğrudur.

Soru 8: A'lem müçtehit bazı meselelerde ihtiyaten farz diyor, bu durumda a'lemiyette sonraki derecede yer alan diğer müçtehide başvurabiliriz; sorumuz şudur: Eğer başvurduğumuz diğer müçtehit de ihtiyaten farz derse o zaman o ikisinden sonraki üçüncü a’lem müçtehidin fetvasıyla amel etmemiz caiz midir? A'lemiyette üçüncü derecede yer alan müçtehit ve diğerleri de aynı şekilde hüküm verirlerse bir sonra ki müçtehide müracaat edilebilir mi? Meseleyi izah etmenizi rica ediyoruz.
Cevap: Bu tür meselelerde ihtiyat etmeyip fetva veren müçtehitlere, a'lemlik sıralarını gözeterek başvurmanın sakıncası yoktur. (Yani eğer a'lem olmakta ilk sırayı alan müçtehidin fetvası yok ise o meselde a'lemi-yette ikinci sırayı alanın fetvasına müracaat edilir. Eğer onun da fetvası yoksa a'lem olmakta üçüncü sırada yer alan müçtehide müracaat edilir.)

TAKLİT ETMENİN ŞARTLARI

Soru 9: Mercilik sorumluluğunu üstlenmeyen ve amel etmek için risalesi olmayan müçtehidi taklit etmek caîz midir?
Cevap: Şartlara haiz müçtehidin taklit edilmesinin sahih oluşunda, mercilik sorumluluğunu üstlenmesi veya risalesinin olması şart değildir. Dolayısıyla taklit edeceği müçtehidin içtihat şartlarını taşıdığı mükellef tarafından kesin olarak bilinirse sakıncası yoktur.

Soru 10: Namaz ve oruç gibi tek dalda içtihat eden bir müçtehit o dalda taklit edilebilir mi?
Cevap: Fıkhın bazı bablarında görüş sahibi olan müçtehidin verdiği fetvalar kendisi için geçerlidir; ancak caiz olma ihtimali olmasıyla beraber başkasının onu taklit etmesi sakıncalıdır.

Soru 11: Kendilerine ulaşılması mümkün olmayan başka beldelerdeki müçtehitler taklit edilebilir mi?
Cevap: Şartları taşıyan müçtehit ile şer'î meselelerde onu taklit eden kimsenin aynı ülkenin vatandaşı olması ve aynı şehirde oturmaları gerekli değil.

Soru 12: Müçtehit ve taklit merciinde geçerli olan adalet cemaat imamında gerekli olan adaletin aynısı mıdır?
Cevap: Mercilik makamı önemli ve hassas olduğundan ihtiyaten farz olarak taklit merciinin adil olmasının yanı sıra nefsine hakim olması ve dünya malına düşkün olmaması da gereklidir.

Soru 13: Adil olan müçtehidin taklit edilmesi gerektiği söyleniyor. Adil insan denince kast edilen nasıl birisidir?
Cevap: Adil kişiden kast edilen; takvası bilerek günah işlemesinin önünü alabilen şahıstır.

Soru 14: Muhtelif zaman ve mekana ait şartları bilmek içtihat şartlarından mıdır?
Cevap: Zaman ve mekan şartlarını bilmenin bazı meselelerde tesiri olabilir.

Soru 15: İmam Humeyni'nin fetvasına göre taklit mercii ibadet ve muamele hükümlerini bildiği gibi, siyasi, ekonomik, askeri, toplumsal, liderlik gibi meseleleri de bilmesi gereklidir. Biz daha önce İmam Humeyniyi taklit ediyorduk ve onun vefatından sonra bazı alimlerin tavsiyesi ve kendi teşhisimize dayanarak sizi taklit ettik. Böylece taklit merciimiz ve rehberimiz siz oldunuz. Bu konuda görüşünüz nedir?
Cevap: Taklit merciinin şartları Tahriru'l-Vesile ve diğer kitaplarda genişçe zikredilmiştir.Ama bu şartları taşıyan ve taklit için de salahiyeti olan müçtehidi tanımak, mükellefin kendi görüşüne bırakılmıştır.

Soru 16: Taklit merciinin a'lem olması gerekli midir? A'lemiyyetin ölçüleri nelerdir?
Cevap: A'lem ile gayri a'lem'in farklı olan fetvalarında a'lemi taklit etmek ihtiyata uygundur. Allah'ın hükümlerini anlamada, ilahi teklifleri delillerden istinbat etmede (çıkarmada) diğer müçtehitlerden daha güçlü ol-mak, a'lem olmanın ölçüleridir; şer'î hükümlerin mevzularını belirlemek ve şer'î mükellefiyetlerle ilgili fıkhî gö-rüşü açıklamak hususunda etkili olan zamanın şartlarını tanımanın da içtihatta etkisi vardır.

Soru 17: A'lem müçtehidin taklitte muteber bilinen diğer şartları taşımadığı ihtimali olursa, a'lem olmayan bir müçtehidi taklit etmek caiz midir?
Cevap: Sırf mercilik şartlarını taşımadığı ihtimali üzerine ihtilaflı meselelerde a'lem olmayanı taklit etmek ihtiyaten caiz değildir.

Soru 18: Birkaç müçtehitten her birisinin fıkhın belli bölümlerinde a'lem oldukları bilinirse, her birini kendi dalında taklit etmek doğru mudur?
Cevap: Değişik dallarda muhtelif mercileri taklit etmenin sakıncası yoktur. Eğer her bir mercii kendisi taklit edilen meselelerde a'lem olur ve diğer müçtehitlerle o meselede fetvaları farklı olursa her dalın a'lemini taklit etmek ihtiyaten farzdır.

Soru 19: A'lem bir müçtehit olduğu halde, a'lem ol-mayan bir müçtehidi taklit etmenin hükmü nedir?
Cevap: A'lem olmayan müçtehidin fetvası, a'lem müç-tehidin fetvasıyla çelişmeyen meselelerde a'lem olmayan müçtehide müracaat etmenin sakıncası yoktur.

Soru 20: Taklit merciinin a'lemiyeti hakkındaki görüşünüz nedir? A'lemi taklit etmenin gerekliliğinin delili nedir?
Cevap: Gerekli şartları taşıyan fakihler birden fazla olur ve fetvaları da farklı olursa, müçtehit olmayan birisinin, a'lem olanı taklit etmesi ihtiyaten farzdır. Ancak; a'lemin fetvası ihtiyatın tersine (muhalifine) olur ve gayri a'lemin fetvası ihtiyata uygun olursa a'lemi taklit etmek farz olmaz.
Delil: 1- İnsanlar arasında geçerli olan yöntem.

( - Yani, insanlar, ihtilâflı olan önemli meselelerde her dalın en üstün uzmanının sözünü kabul ederler; ve bu ilkeye riayet etmeyerek hataya düşen kişiyi mazur görmezler.)
2- Aklın hükmü, zira mükellef açısından a’lem müçtehidin fetvasının itibarı yakin haddindedir, ama a’lem olmayan müçtehidin fetvasının itibarı ihtimal haddindedir.

Soru 21: Hangi müçtehidi taklit etmeliyiz?
Cevap: Fetva verme ve mercilik makamının şartlarını taşıyan müçtehidi taklit etmek farzdır. A'lem olması da ihtiyattır.

Soru 22: İlk taklit eden kimse ölü müçtehidi taklit edebilir mi?
Cevap: İlk taklit eden kimse ihtiyaten diri ve a'lem müçtehidi taklit etmeyi terk etmemelidir.

Soru 23: İlk taklit eden kimse ölü müçtehidi taklit edebilmesi için diri müçtehidi mi taklit etmelidir? (yani ölüyü taklit etmek konusunda hayatta olan bir müçtehidin fetvasına göre mi davranmalıdır?)
Cevap: Ölü müçtehidi ilk taklit edenin taklit etmesinin veya onda baki kalmasının hükmü, diri ve a'lem müç-tehidin görüşüne bağlıdır.

DİĞER HÜKÜMLER

Soru 1054: Kız kardeşim bir müddettir namaz kılmayan bir kişiyle evlidir; bizimle birlikte kaldıklarından bu şahısla konuşmak ve muaşeret etmek zorundayım, hatta bazı zamanlar isteği üzerine bazı işlerinde ona yardımcı oluyorum; sorum şu: Onunla konuşmam, muaşeret ve bazı işlerinde ona yardım etmem caiz midir? Ona karşı vazifem nedir?
Cevap: Bu hususta şartları varsa, marufu emretme ve münkerden nehyetmeden başka vazifeniz yoktur. O-nunla muaşeretiniz ve ona yardım etmeniz namazı terk etmesine teşvik etmezse sakıncası yoktur.

Soru 1055: Büyük alimlerin, zalimlerin ve zalim yöneticilerin yanına gidip gelmeleri ve onlarla muaşeret etmeleri onların zulümlerinin azalmasına sebep olursa bu iş onlar için caiz midir?
Cevap: Bu gibi durumlarda zalimle ilişkide olmasıyla zulmü engellemede ve münkerden nehyetmede etkili olacağını teşhis ederse veya önem verilmesi gereken bir mesele söz konusu ise sakıncası yoktur.

Soru 1056: Birkaç yıldır evliyim; dinî ve şer'î meselelere çok önem veriyor ve İmam Humeyni'yi taklit ediyorum; ancak, eşim maalesef dinî meselelere çok önem vermiyor ve bazen aramızda çıkan tartışmadan sonra bir kere namaz kılıyorsa defalarca da namaz kılmıyor, bu ise gerçekten bana acı veriyor; bu gibi durumda vazifem nedir?
Cevap: Vazifeniz, mümkün olan her yolla onu ıslah etmek için ortam hazırlamak, kötü ahlak ve uyumsuzluğu gösteren her türlü sertlikten kaçınmaktır; şunu da biliniz ki, dinî toplantı ve merasimlere katılma ve dindar ailelerle karşılıklı gidip gelmenin insanın ıslahında büyük bir etkisi vardır.

Soru 1057: Müslüman birisi, bazı nişanelere dayanarak karısının -birkaç çocuk annesi olmasına rağmen- iffete aykırı olan gizli işler çevirdiğini bilir; ancak, bunu ispatlamak için (şahitlik yapacak bir şahidin olması gibi) şer'î bir delili olmazsa; bu durumda, çocuklarının bunun gibi bir kadının eli altında yaşadıkları dikkate alındığında karısına karşı nasıl davranması gerekir? Ve İlahî hükümlere aykırı olan böyle çirkin bir ameli işleyen kişi veya kişileri tanıdıktan sonra aleyhlerine şer'î mahkemeye sunacak delil bulunmazsa onlara karşı nasıl davranmalıdır?
Cevap: Kötü zandan, zanna dayalı belirtilerden ve nişanelerden kaçınmak farzdır; şer'an haram olan bir şeyin yapıldığı kesin olursa uyarı, nasihat ve münkerden nehyetmek yoluyla onu engellemek farzdır. Münkerden nehyetme etkili olmazsa, elinde kesin deliller olursa sa-lih yargı yetkililerine müracaat edilebilir.

Soru 1058: İslâmî ölçülere bağlı kalmayı gözeterek bir kızın yabancı bir erkeği irşat etmesi, derslerinde ve benzeri işlerinde ona yardımcı olması caiz midir?
Cevap: Sorudaki şekliyle sakıncası yoktur; ancak, şeytanî aldatı ve vesveselerden ciddi olarak kaçınmak gerekir ve bu hususta yabancı bir erkekle yalnız bir yerde kalmamak gibi dinî hükümleri gözetmek farzdır.

Soru 1059: Dâire ve müesseselerde çalışanlar, üst derecedeki sorumlu veya sorumlularının idarî görevlerine ve şeriata aykırı işler yaptıklarını gördüklerinde vazifeleri nedir? Münkerden nehyettiğinde üst sorumlu veya sorumlular tarafından kendisine bir zarar gelmesinden korkan kimsenin üzerinden vazife kalkar mı?
Cevap: Marufu emretme ve münkerden nehyetme-nin şartları bulunursa, marufu emretmeleri ve münker-den nehyetmeleri onlara farzdır; aksi durumda (şartlar olmazsa), bu hususta onların vazifesi yoktur; mesela bu yüzden kendilerine bir zarar ulaşmasından korkarlarsa vazife üzerlerinden kalkar; İslâm hükümlerinin hakim olmadığı yerlerde hüküm budur; ancak, bu farizaya önem veren, ilgilenen İslâm hükümetinde marufu emret-me ve münkerden nehyetmeden aciz olan kimsenin hükümet tarafından bu işlerle ilgilenmesi için tayin edilen yerlere bildirmesi ve fasit veya ifsat eden köklerin kazınmasına kadar meseleyi izlemesi farzdır.

Soru 1060: Devlet dâirelerinin birinde beytülmalde gayr-i meşru bir tasarruf edilir, bu tasarruf sürekli devam ederse ve bir kimse bu sorumluluğu kendi üzerine aldığında durumu düzelteceğini bilirse ve o da bu mesuliyeti kendisine bırakması için özel bir kişiye rüşvet vermesi dışında gerçekleşmezse bu durumda -fasit bir şeyle efsedi (fesadı daha büyük olan şeyi) ortadan kaldırmak gayesiyle- beytülmalde su istimal edilmesini engellemek için rüşvet vermek caiz midir?
Cevap: Şeriata aykırı işler yapıldığını bilen kimselerin üzerine şer'an gerekli olan şey, şartlarını ve şer'î kurallarını gözeterek münkerden nehyetmektir ve hiçbir iş için, hatta mefsedeleri engellemek için bile olsa rüşvet ve kanuna aykırı metodlara başvurmaları caiz değildir. Evet; bu iş İslâm hükümetinin hakim olduğu bir yerde olursa sırf şahsen marufu emretme ve münkerden neh-yetmeden aciz olmakla halkın vazifesi bitmez; aksine, meseleyi o işlerle ilgilenen yerlere bildirmeleri ve meseleyi bu yolla izlemeleri farzdır.

Soru 1061: Acaba, münkerleri nisbî (değişken) sayarak üniversite muhitini mevcut en kötü ortamlardan bilmek ve neticede bu çevrede haram veya münker sayılmayan bazı münkerlerden nehyedilmemek doğru mudur?
Cevap: Münkerler, münker olmaları açısından nisbî şeyler değildirler; ancak, bazı münkerler diğer bazı mün-kerlere göre daha şiddetli bir haram olabilir; her durumda, şartlara sahip olan kimsenin münkerden nehyetmesi şer'an farz olup bunu ihmal etmesi caiz değildir. Bu alanda münkerler ve yine üniversite ortamıyla diğer yerler arasında da fark yoktur.

Soru 10611: İslâm beldesinin bazı müesseselerinde ça-lışan bazı yabancı uzmanlarda bulunan alkollü içkilerin hükmü nedir? Onlar, bu içkileri evlerinde veya özel yerleşim bölgelerinde içiyorlar; yine onların domuz eti getirterek yemelerinin hükmü nedir? Halk yanında iffet ve değerlere aykırı işleri yapmalarının hükmü nedir? Onlarla ilişkisi olan fabrika müdürlerinin ve diğer kimselerin vazifesi nedir? Meseleyi fabrikanın sorumlularına bildirdikten sonra bu hususlarda onlar hakkında hiçbir girişimde bulunmazlarsa bizim vazifemiz nedir?
Cevap: İlgili sorumluların, onlara şarap içme ve haram eti (domuz etini) yemek gibi işleri açıkta yapmamalarını ve onu açıkça yememelerini emretmeleri farzdır; ancak, umumum iffetiyle uyuşmayan davranışlarına göz yummak caiz değildir. Her halükârda, bu hususla ilgili sorumluların girişimde bulunması gerekir.

Soru 1062: Bazı kardeşler marufu emretme, münker-den nehyetmek, nasihat ve irşat için tesettürsüz kadınların toplandıkları yerlere gidiyorlar; acaba, onların tesettürsüz kadınlara bakmaları caiz midir?
Cevap: Kasıtsız olan ilk bakışın sakıncası yoktur; ancak, kasıtlı olarak yüz ve ellerin dışına bakmak marufu emretme maksadıyla olsa bile caiz değildir.

Soru 1063: Erkek ve kız öğrencilerin karışık olduğu üniversitede mümin gençlerin karşılaştıkları bazı mün-kerler (günahlar) karşısında görevleri nedir?
Cevap: Bu günahlara bulaşmaktan sakınmanın yanı sıra şartların bulunduğu ve güçlerinin yettiği takdirde marufu emretmek ve münkerden nehyetmek farzını yerine getirmeleri farzdır.



MARUFU EMRETMENİN VE MÜNKERDEN NEHYETMENİN YOLLARI

Soru 1046: Mallarına farz olan humusu veya zekâtı vermeyen anne-babanın karşısında oğullarının veya kocasının karşısında eşinin vazifesi nedir? Acaba, oğlu veya eşi humus ya da zekâtı verilmemiş olduğu için harama karışmış olan maldan yararlanmaları caiz midir? Oysa ki, bu tür mallardan yararlanmak ruhun kirlenmesine sebep olduğu için bunları kullanmama hususunda çok tekit edilmiştir.
Cevap: Anne-babasının veya kocasının marufu terk ettiklerini veya münkeri işlediklerini görürlerse şartların mevcut olduğu takdirde oğul veya eşinin marufu emretmeleri ve münkerden nehyetmeleri farzdır. Ama, onların mallarından yararlanmalarının sakıncası yoktur; ancak, istifade ettikleri malın humus veya zekâtının verilmediğini kesin olarak bilirlerse bu durumda o miktar hususunda, humus ve zekât hakkında yetkili kimseden izin almaları farzdır.

Soru 1047: İtikatları kamil olmadığı için dinî mükellefiyetlerini yerine getirmeyen anne ve babanın karşısında oğullarının izlemesi gereken metod nedir?
Cevap: Anne ve babanın saygılarını koruyarak onlara yumuşak dille marufu emretmesi ve münkerden neh-yetmesi farzdır.

Soru 1048: Kardeşim dinî ve ahlakî kuralları gözetmi-yor ve şimdiye kadar da yapılan nasihatlerin bir etkisi olmuş değil; bu gibi tutumlarını gördüğümde benim va-zifem nedir?
Cevap: Dine aykırı olan bu işleri yaptığında ona karşı hoşnutsuzluğunuzu belirtmeniz ve yararlı gördüğünüz her türlü metotla onu kardeşce uyarmanız farzdır; ancak, akrabalık bağlarını kesmeyin, çünkü akrabalık bağlarını kesmek caiz değildir.

Soru 1049: Geçmişte şarap içme gibi haram işler yapmış olan kimselerle ilişkilerimiz nasıl olmalıdır?
Cevap: Ölçü, kişinin şimdiki durumudur; geçmişte yaptıkları işten tövbe etmişlerse onlara karşı diğer müminlere davrandığınız gibi davranmalısınız. Ancak, hâlâ haram işleyen kimseleri münkerden nehyetme yoluyla haramdan alıkoymak farzdır ve ilişkileri kesmek dışında haramdan sakınmazsa bu durumda onunla ilişkiyi kesmek farzdır.

Soru 1050:
İslâm ahlakına aykırı olan batı kültürü saldırısına uğramamız ve bazı gayr-i İslâmî adetlerin yayılması neticesinde bazı erkekler boyunlarına altın haç takmakta veya bazı bayanlar dikkat çekici renkte elbiseler (manto) giymekteler, bazı erkek ve kadınlar örfen çirkin olan özel bir takım gözlük, bilezik ve saat kullanmaktalar ve bazıları marufu emretme ve münker-den nehyetmeden sonra bile bu işlerinde direnmekteler; bu gibi kişilere karşı nasıl davranmamız gerekir?
Cevap: Altını boyuna asmak veya takmak erkeklere kesinlikle haramdır ve dikilişi, rengi vs. açısından Müslüman olmayanların saldırgan kültürünü taklit etme ve yayma sayılan elbiseleri giymek de caiz değildir. Ve yine İslâm ve Müslümanların düşmanlarına ait saldırgan kültürü taklit etme sayılacak şekilde bilezik, gözlük tak-mak caiz değildir ve bu tür tezahürleri dille münkerden nehyetme yoluyla ortadan kaldırmak diğerlerine farzdır.

Soru 1051: Bazı durumlarda, münkeri işleyen üniversite öğrencisi veya görevlisi defalarca irşat ve nasihat edilmesine rağmen o işi işlemekten çekinmiyor ve fakültede genel ortamın bozulmasına sebep olan kötü amellerini yapmaya ısrar ediyor, bu durumda onlara karşı bu işlerinin dosyalarına işlenmesi gibi bazı idari cezalandırmalara başvurulması gerekir mi?
Cevap: İslâm esaslarına göre fakültede yürürlükte olan dahili nizamı gözetmek kaydıyla bunun sakıncası yoktur. Aziz gençler marufu emretme ve münkerden neh-yetme meselesini ciddiye almalı, onun şartlarını ve şer'î hükümlerini dikkatle öğrenmeli, bunu yaygınlaştırmalı, marufu yapmaya teşvik etmek ve münkerin yapılmasına engel olmak için etkili ahlakî metotlardan yararlanmalı, bundan şahsi garazlar için istifade etmekten sakınmalıdırlar ve bilmelidirler ki bu, hayrın yayılması ve kötülüğün engellenmesinde en etkili ve en üstün metottur. Allah Tealâ sizleri kendi rızası doğrultusunda muvaffak etsin!

Soru 1052: Bir münkeri işleyen kimseyi bu işinden sakındırmak için selâmını almamak caiz midir?
Cevap: Münkerden nehyetme kastıyla selâmın cevabını almamaya, örfen münkerden men ve nehyetme deniliyorsa bu iş caizdir.

Soru 1053: Bazı yetkililer, emirleri altında çalışanlardan bazılarının namaz farizasını hafife aldıklarını (önemsemediklerini) veya terkettiklerini kesin olarak bilseler, nasihat ve irşad etmenin de bir faydası olmazsa bu kişilere karşı vazifeleri nedir?
Cevap: Buna rağmen, şartlarını gözeterek sürekli o-larak yapılan marufu emretme ve münkerden nehyet-menin tesirinden gafil olmamalıdırlar; onlara karşı marufu emretmenin etkili olmasından ümit kesilirse, bu durumda, o kişileri görevlerinin sağladığı imkan ve haklardan mahrum etmeyi öngören kanun varsa haklarında bu kanun uygulanmalı ve onlara bu ilahi farizayı yerine getirmede gevşek davrandıklarından dolayı böyle bir uygulamanın yapıldığı da ayrıca hatırlatılmalıdır.

MARUFU ENRETMEK VE MÜNKERDEN SAKINDIRMAK / Farz Oluş Şartları

Soru 1031: Marufu emretmek ve münkerden nehyet-mek, marufu terk eden veya münkeri yapan kimsenin saygısına dokunmayı ve halkın önünde haysiyetinin kırılmasını gerektirdiği takdirde hükmü nedir?
Cevap: Emir ve nehyin şart ve adaplarına uyulur ve onların sınırlarından dışarı çıkılmazsa bunun bir sakıncası yoktur.

Soru 1032: İslâm hükümetinde halkın marufu emretme ve münkerden nehyetmeyi sadece dille yapmakla yetinmelerinin farz olduğu ve diğer kademelerinin sorumlulara düştüğü söylenmektedir; bu görüş devlete ait bir emir midir, yoksa fetva mıdır?
Cevap: Fıkhî bir fetvadır.

Soru 1033: Münker (şer'an haram olan) bir işi yapan kimseyi bu işten uzak tutmak onu dövmeyi veya hapsetmeyi veya sıkıştırmayı ya da mallarını zayi etmeği gerektirirse hakimden izin almaksızın marufu emretmek ve münkerden sakındırmak caiz midir?
Cevap: Bunun çeşitli durumları vardır; ama, genel olarak marufu emretme ve münkerden sakındırmanın çeşitli merhalelerini uygulamak münkeri işleyen kimsenin can ve malında tasarruf etmeye bağlı olmazsa hiç kimseden izin almaya gerek yoktur; hatta, bu iş bütün mükelleflere farzdır. Ancak, marufu emretme ve mün-kerden sakındırmanın dil ile emir ve nehiyden ziyade bir şeyi gerektirdiği durumlarda, İslâm'ın hüküm ve nizamının hakim olduğu bir bölgede olur ve bu İslâmî farizaya önem verilirse bu durumda emretmek hakimden izin almaya, o işin sorumlularına, mahallenin polis görevlilerine ve yetkili mahkemeye bağlıdır.

Soru 1034: Emir ve nehiy, muhterem canı korumak gibi gerçekten önemli olan yerlerde, karşıdaki adamın yaralanmasına veya ölmesine sebep olacak şekilde döv-meyi gerektirirse hakimden izin almak şart mıdır?
Cevap: Muhterem canı korumak ve ölmesine engel olmak derhal şahsen müdahale etmeyi gerektirirse caizdir; hatta bu, muhterem nefsi savunma itibarıyla şer'an farzdır ve bu işte gerçek şer'î vazifesi yönünden hakimden izin almaya ve onun emrini beklemeye gerek yoktur. Ancak, muhterem nefsi savunmak, saldırganı öldür-meyi gerektirirse bunun çeşitli kısımları vardır ki, hükümleri farklıdır.

Soru 1035: Birisine, marufu emretmek veya münker-den nehyetmek isteyen kimsenin buna gücü yetmesi farz mıdır? Ve marufu emretme ve münkerden nehyet-me ne zaman farz olur?
Cevap: Marufu emreden ve münkerden nehyeden kimsenin maruf ve münkeri bilmesi, marufu terk eden veya münkeri işleyen kimsenin de bunu bildiğini ve buna rağmen ona kasten ve şer'î bir mazereti olmaksızın muhalefet ettiğini bilmesi farzdır. Böyle birisine marufu emretmenin ve münkerden nehyetmenin etkili olacağını ihtimal verirse ve -beklenilen zararla emretmesi gereken maruf veya nehyetmesi gereken münkerden hangisinin daha önemli olduğunu göz önünde bulundurarak- kendisinin bir zarara uğramayacağından emin olursa emir ve nehiy etmesi farzdır; aksi durumda, farz değildir.

Soru 1036: Günah işleyen ve günaha karşı lakayt olan akrabasıyla, akrabalık ilişkilerini korumak konusunda insanın vazifesi nedir?
Cevap: Akrabalık ilişkilerini geçici olarak kesmesi, onun günahtan sakınmasına sebep olacaksa marufu emretme ve münkerden nehyetme açısından bu işi yapmak farz olur; aksi takdirde, akrabalık ilişkilerini kesmek caiz değildir.

Soru 1037: İşten atılma korkusuyla marufu emretme ve münkerden sakındırmada kusur etmek caiz midir? Mesela; üniversitede genç kesimle çalışan eğitim merkezlerinin sorumlularından biri şeriata aykırı olan işler yaptığı veya o mekanda günah işlemek için ortam hazırladığı durumlarda vazifemiz nedir?
Cevap: Genel olarak, marufu emrettiği ve münker-den nehyettiği durumda kendisine bir zarar gelmesinden korkarsa ona emir ve nehiy farz değildir.

Soru 1038:
Marufun terk edilip ve münkerin yaygınlaştığı bazı üniversite çevrelerinde, marufu emretme ve münkerden nehyetme şartları olursa; ancak, emir ve nehyeden kimse bekâr olursa bu yüzden marufu emretme ve münkerden nehyetme onun üzerinden kalkar mı?
Cevap: Marufu emretme ve münkerden nehyetme mevzusunun ve şartlarının gerçekleştiği durumda bütün mükelleflere şer'î bir mükellefiyet, içtimai ve insani bir farzdır. Mükellefin evli veya bekâr olması gibi durumlarının bunda etkisi yoktur ve sırf bekâr olması sebebiyle bu mükellefiyet onun üzerinden kalkmaz.

Soru 1039: Güçlü sayılan bir şahsın günah ve münker işlediğini ve dürüst olmadığını gösteren bir takım nişaneler ortadadır; ancak, güç ve kudretinden korkmaktayız; bu durumda, ona karşı marufu emretmek ve mün-kerden nehyetmekte kusur edebilir miyiz, yoksa bir zarar gelmesinden korksak bile marufu emretme ve mün-kerden nehyetme farz mıdır bize?
Cevap: Zararın gelmesinden korkmanın normal insanlarca tasdik edilecek bir sebebi olursa bu durumda, marufu emretme ve münkerden nehyetmek farz olmaz ve bu nedenle vazife üzerinizden kalkar; ancak, mümin kardeşini uyarma ve nasihat etmekte kusur etmek ve sırf marufu yapmayan ve münkerden sakınmayan kimsenin makamını görerek veya bu yüzden herhangi bir zarara uğrayacağını ihtimal vererek marufu emretme ve mün-kerden nehyetme farizasını yerine getirmemek hiç kimseye yakışmaz.

Soru 1040: Bazı durumlarda, marufu emredip mün-kerden nehyetmek günahkâr şahsın, İslâmî farz ve hükümleri bilmediği için İslâm'a karşı kötümser olmasına sebep oluyor ve eğer onu kendi haline bırakacak olursak diğerlerinin günah işlemesine ve ortamın bozulmasına zemin hazırlanmış olur; bu gibi durumlarda vazifemiz nedir?
Cevap: Şartların bulunduğu yerlerde marufu emretme ve münkerden nehyetme İslâm'ın hükümlerini ve toplumsal sağlığı korumak için umuma yönelik şer'î bir vazifedir ve sırf bazılarının İslâm'a karşı kötümser olacağını düşünmek, gerçekten önemli olan böyle bir mükellefiyette kusur etmeye sebep olamaz.

Soru 1041: İslâm hükümetinin görevlileri, fesadı önlemek için üzerlerine düşen görevi yerine getirmezlerse halkın kendisi bunu yapabilir mi?
Cevap: Emniyet ve yargı görevlilerinin yetkileri dahilinde olan şeylerde şahsî tasarruflar caiz değildir; ancak, sınır ve şartlarını gözeterek halkın marufu emretme ve münkerden sakındırmasının sakıncası yoktur.

Soru 1042: Marufu emretme ve münkerden sakındırmada kişilerin vazifesi sadece dille yapılan emir ve nehiyle yetinmek midir? Sırf dille uyarmaları gerekirse bu, ilmihallerde ve özellikle Tahrir'ul-Vesile'de bu alanda geçen hükümle çelişmektedir. Gerektiği durumlarda diğer aşamalara geçilebilecekse bu durumda Tah-rir'ul-Vesile'de zikredilen bütün aşamalara başvurulabilir mi?
Cevap: İslâm hükümetinin hüküm sürdüğü zaman dille yapılması gereken emir ve nehiyden sonraki aşamalarda, özellikle zora başvurmayı, münkeri işleyen kimsenin malını tasarruf etmeyi veya ona şer'î ta'zir uygulamayı ya da hapsetmeyi gerektiren durumlarda emniyet ve yargı yetkililerine müracaat etmenin mümkün olduğu dikkate alınarak marufu emretme ve münkerden nehyetmede mükellefin dille emir ve nehiyle yetinmesi ve zor uygulamaya gerek duyulduğunda emniyet ve yargı güçlerindeki sorumlulara müracaat etmesi farzdır; bu ise İmam Humeyni'nin bu alandaki fetvasıyla çelişmemektedir. Ancak, İslâm hükümetinin yetkisi olmadığı ve hüküm sürmediği dönem veya yerlerde şartlar mevcut olursa mükelleflerin marufu emretme ve mün-kerden nehyetmede maksada ulaşıncaya kadar ilk merhaleden başlayarak sırayla sonraki merhaleleri uygulamaları farzdır.

Soru 1043: Bazı otobüs şoförleri haram olan müzik kasetleri çalıyor, nasihat ve irşatlara rağmen teybi ka-patmıyorlar; bu gibi yerlerde böyle kişilere karşı vazifemiz nedir? Ve acaba, onlara karşı sert ve katı davranmak caiz midir?
Cevap: Münkerden nehyetmenin şartlarının bulunduğu durumda, münkerden dille nehyetmeden fazlası si-ze farz değildir; ancak, etkili olmazsa haram müziği din-lemekten sakınmanız farzdır. Buna rağmen elinizde olmaksızın müzik sesi yine kulağınıza ulaşırsa bu hususta sizin bir mükellefiyetiniz yoktur.

Soru 1044: Ben bir hastanede hasta bakıcılığı yapıyorum. İş esnasında bazı hastaların haram müzik dinlediklerini görüyor ve bundan sakınmalarını nasihat ediyorum. Bir-iki defa nasihat ettikten sonra nasihatin faydasız olduğunu görünce kaseti teypten çıkarıp içindekileri sildikten sonra sahibine geri veriyorum; acaba bu davranış caiz midir?
Cevap: Haram olarak yararlanılmasını engellemek için kasetin içindekileri silmenin sakıncası yoktur; ancak, bu, kasetin sahibinin veya şer'î hakimin iznine bağlıdır.

Soru 10441: Bazı evlerden, caiz olup olmadığı belli olmayan kasetlerden çalınan müzik sesleri duyulmaktadır ve bazen müzik sesi müminleri rahatsız edecek derecede yüksek oluyor, buna karşı vazifemiz nedir?
Cevap: İnsanların evlerinin içine taarruz etmek caiz değildir ve münkerden nehyetmek ise konuyu teşhis et-meye ve şartların bulunmasına bağlıdır.

Soru 1045: Doğru-dürüst tesettürleri olmayan kadınlara emir ve nehyetmenin hükmü nedir? Dil ile nehyet-mesi şehvet duygularını uyandıracağından korkarsa hüküm nedir?
Cevap: Münkerden nehyetme, yabancı kadına şehvetle bakmaya bağlı değildir, bütün mükelleflerin, bilhassa, münkerden nehyettiklerinde haramdan sakınmaları farzdır.

CİHAD HÜKÜLERİ

Soru 1026: Hz. Mehdi'nin (Allah, zuhurunu yakın eylesin) gaybeti döneminde cihad-ı ibtidaî'ninhükmü nedir? Ve acaba bütün şartları taşıyan veliyy-i fakih, cihad-ı ibtidaî hususunda hüküm verebilir mi? (-Kâfirleri İslâm'a davet için Müslümanlarca başlatılan savaş.)
Cevap: Bütün şartları taşıyan veliyy-i fakihin, maslahat icabederse cihad-ı ibtidaî hükmünü vermesinin caiz olduğunu söylemek uzak bir görüş değildir ve hatta güçlü olan görüş budur.

Soru 1027: İslâm'ın tehlikeye maruz kaldığını teşhis ettikten sonra anne ve baba razı olmazsa İslâm'ı savunmanın hükmü nedir?
Cevap: İslâm ve Müslümanları savunmak farz olup anne-babanın iznine bağlı değildir; ancak, bununla birlikte mümkün olduğu kadar onların rızasını elde etmeye çalışmak iyidir.




Soru 1028: İslâm beldelerinde yaşayan ehl-i kitabazımmî hükmü uygulanır mı?
Cevap: Himayesinde yaşadıkları İslâm hükümetinin kanun ve kurallarına teslim oldukları müddetçe kendilerine verilen amanla çelişen bir iş yapmazlarsa kendile-riyle anlaşma yapılan kimselerin hükmündedirler. (-Kitap sahibi olan peygamberlerden birinin tâbileri olarak tanınan Yahudi ve Hıristiyan gibi gayrimüslimler.)

Soru 1029: Bir Müslümanın, kâfirlerin veya Müslümanların beldelerinde yaşayan Ehlikitap'tan veya Ehli-kitap'tan olmayan kafir bir erkek veya kadını istimlak etmesi caiz midir?
Cevap: Caiz değildir; ancak, kâfirlerin İslâm beldelerine saldırdığı takdirde yakalanan savaş esirlerinin durumu veliyy-i fakihin görüşüne bağlıdır ve Müslümanların böyle bir hakkı yoktur.

Soru 1030: Muhammedî öz İslâm'ıkorumak, canı muhterem olan bir kişinin kanının dökülmesine bağlı olursa bu işi yapmak bize caiz midir?
Cevap: Canı muhterem olan bir kimsenin kanını haksız yere dökmek şer'an haram olup Muhammedî öz İslâm'la çelişmektedir. Bu yüzden, Muhammedî öz İslâm'ı korumanın suçsuz bir kişiyi öldürmeye bağlı olduğu anlamsızdır. Ancak, maksadınız mükellef olan bir kişinin Allah Azze ve Celle'nin yolunda cihat etmede ve Muhammedî öz İslâm'ı savunmada öldürülmeye maruz kaldığı durumlarsa bunun çeşitli yerleri vardır; mükellef kendi teşhisine göre İslâm'ın tehlikede olduğu bilincine varırsa öldürülmeye maruz kalacağından korksa bile İslâm'ı savunması farzdır. (- Muhammedi öz İslâm tabiriyle, İslâm adı altında halka sunulan fikir ve nizamlara karşı gerçek İslâm kastedilmektedir)







ENFAL

Soru 1019: Belediyenin, şehri bayındırlaştırmak için nehirlerin kumlarını kullanmak hususunda öncelik hakkı var mıdır; caiz olması durumunda bir kimse (belediyeden başkası) kendisinin malik olduğunu iddia ederse bu iddiası geçerli midir?
Cevap: Bu iş, belediye için caizdir ve umuma ait olan büyük nehirlerin dibine kişilerin sahip olduğu iddiası geçerli değildir.

Soru 1020: Çölde yaşayan göçmenlerin otlaklarından yararlanmadaki öncelik hakları (her kabile kendi otlağına karşı) -on yıllardır bu şekil göç edildiğine göre- tekrar dönme kastıyla oradan göçmeleriyle kalkar mı?
Cevap: Göçmelerinden sonra hayvanlarının otlaklarına karşı şer'î öncelik haklarının sabit kalması sakıncalıdır; bu hususta ihtiyat etmek daha iyidir.

Soru 1021: Otlağı ve ziraat tarlası az olan bir köy halkı, genel geçimlerini otlak yerlerinin otlarını satmakla karşılamaktadır. İslâm İnkılabı'ndan sonra da şimdiye kadar bu şekilde devam etmiştir; ancak, şimdi sorumlular onları bu işten alıkoydular, köy ahalisinin maddi fakirlikleri ve otlakların ölü topraklar olduğu dikkate alındığında köy heyetinin, halkı otlakların otunu satmaktan alıkoymaya ve onu satarak köyün genel giderleri için harcamaya hakkı var mıdır?
Cevap: Bir kimsenin şer'î mülkü olmayan umumî otlakların otunu hiç kimsenin satması caiz değildir; ancak, devlet tarafından köy işleri için tayin edilen sorumluların, otlaklarında hayvanlarını otlatmasına izin verdiği kimseden köy işlerinde harcamak için bir şey alması caizdir.

Soru 1022: Göçebelerin, onca yıldır devamlı istifade ettikleri yazlık ve kışlık otlakları istimlak etmeleri caiz midir?
Cevap: Eskiden beri hiç kimsenin mülkü olmayan tabii otlaklar enfalden ve umumî mallardan sayılmaktadır ve onların sorumlusu Müslümanların veliyy-i emridir; göçebelerin eskiden beri oralara gedip-gelmeleri o yerlerin onların malı olmasını gerektirmez.

Soru 1023: (Göçebe) otlaklarını satmak hangi durum-da sahih ve hangi durumda sahih değildir?
Cevap: Enfal ve umumî mallardan olup hiç kimsenin malı olmayan otlakları hiçbir durumda satmak veya satın almak sahih değildir.

Soru 1024:
Biz, ormanların birinde hayvanlarını otlatan sürü sahiplerinden olup elli yıldan beridir bu işle uğraşmaktayız. Elimizde mirasla şer'î malik olduğumuzu ispatlayan bir belge ve resmi senet var. Ayrıca, bu orman Hz. Ali (a.s), İmam Hüseyin (a.s) ve Hz. Abbas b. Ali'ye (a.s) de vakfedilmiştir. Sürü sahipleri bu ormanda yaşamakta olup evleri, ziraat tarlaları ve bostanları var. Son zamanda orman koruyucuları bizi buradan çıkararak ormana musallat olmak istiyorlar; acaba bizi bu ormandan çıkarmaya hakları var mı?
Cevap: Bir şeyin miras yoluyla başkasına intikal etmesinin sahih olması, miras bırakan kimsenin o şeye önceden şer'an malik olmasına bağlı olduğu gibi, vakfın sahih olması da şer'an insanın önceden ona malik olmasına bağlıdır. Dolayısıyla, belli bir kimsenin mülkü olmayan, hiçbir şekilde ihya ve imar geçmişi olmayan orman ve otlakların, hiç kimsenin özel mülkü sayılmadığından, vakfolması veya miras bırakılması da sahih değildir. Her halükârda; ormanın tarla, ev, vb. şekillerde ihya edilen ve belli bir kişinin mülkü olan miktarının tasarruf hakkı -vakf olursa- şer'an onun sorumluluğunu taşıyan kimsenindir. Ancak vakfolmazsa sahibinindir. Tabii orman ve otlak şeklinde orman ve otlakların geri kalan kısmı ise enfalden ve umumi mallardan olup sorumlusu kanunî kurallar gereğince İslâm devletidir.

Soru 1025: (Otlatma izni olan) sürü sahipleri, otlakların yanındaki başkalarının tarlalarındaki sularla sürülerini sulamak ve kendileri su içmek için sahipleri razı olmaksızın o tarlalara girebilirler mi?
Cevap: Sırf başkalarının mülkleri yanındaki otlaklarda hayvanlarını otlatmaya izin almak, başkalarının tarlalarına girmenin ve onların sularından yararlanmanın caiz olması için yeterli değildir; dolayısıyla, sahipleri razı olmaksızın bunu yapmaları caiz değildir.

HUMUSLA İLGİLİ MUHTELİF KONULAR

Soru993: Bazıları seyyitlerin (Resulullah'ın -s.a.a- soyundan olan Haşimiler'in) su ve elektirik paralarını ödüyorlar. Bunu humustan sayabilirler mi?
Cevap: Humustan, şimdiye kadar seyyitlerin malî hissesi kastıyla verilen geçerlidir; ancak bundan sonrası için vermeden önce izin almaları farzdır.

Soru994: Humustan, İmam (a.s)'ın hissesinin üçte biriyle dinî kitaplar satın alarak dağıtmak caiz midir?
Cevap: Bizim tarafımızdan yetkili vekillerimiz yararlı dinî kitaplar hazırlayıp yayınlamayı gerekli görürlerse, belirlenmiş şer'î yerlerde harcanması caiz olan humusun İmam hissesi kısmının üçte birinden alarak bu işi yapmaları caizdir.

Soru995: Humusun seyyid hissesi kısmını, kocası gayr-i seyyit ama fakir olan, çocuk sahibi, evli ve fakir seyyide kadına vermek caiz midir? Ayrıca, o kadının bu parayı çocukları ve kocası için harcaması caiz midir?
Cevap: Kocası fakir olması yüzünden karısının nafakasını vermekten aciz olursa ve karısı şer'an fakir olursa ihtiyaçlarını gidermek için seyyid hissesini alması caizdir; seyyid hissesinden aldığı o parayı kendisi, çocukları ve hatta kocası için harcayabilir.

Soru996: Dinî medreselerde verilen aylıkların dışında giderlerini karşılayacak miktarda diğer yerlerden gelirleri olan kimselerin dinî medreselerde talebelere verilen İmam veya seyyid hissesinden almalarının hükmü nedir?
Cevap: Şer'an müstahak olmayan ve ilmiye havzasının aylık kuralları kapsamına girmeyen kimse bunları alamaz.

Soru997: Seyyide bir kadın, babasının ailesini geçindirmede kusur ettiğini ve geçimlerini sağlamak için camilerde halkın yardım toplamasına mecbur kaldıklarını iddia ediyor; - bölge halkı da o seyyidi zengin, ama kendi ailesine karşı cimri birisi olarak tanımaktadırlar- onların nafakalarını seyyit hissesinden karşılamak caiz midir? Babalarının mesela: "Benim üzerime ailemin sadece yiyecek ve giyeceklerini karşılamak farzdır; ancak, kadınlara mahsus eşyalar ve normalde küçük çocuklara verilen günlük harçlıklar gibi diğer ihtiyaçları karşılamak farz değildir" diyor; bu durumda ihtiyaçlarını giderecek miktarda onlara seyyid hissesinden vermek caiz midir?
Cevap: Birinci durumda masraflarını babalarından alamazlarsa onlara masrafları miktarınca seyyit hissesinden vermek caizdir. İkinci durumda -yiyecek, giyecek ve oturma dışında- hallerine uygun derecede başka bir şeye ihtiyaçları olursa ihtiyaçlarını giderecek miktarda seyyid hissesinden vermek caizdir.

Soru998: Herkes şahsen seyyid hissesini muhtaç olanlara verebilir mi?
Cevap: Üzerinde seyyid hissesi olan kimse bunun için izin almalıdır.

Soru999: Sizi taklit eden bir şahıs, humusun seyyid hissesini bizzat kendisi fakir seyyide verebilir mi, yoksa humusun tümünü, -yani hem seyyid hissesini ve hem de İmam (a.s)'ın hissesini- şer'î yerlere harcaması için sizin vekilinize mi vermesi gerekir?
Cevap: Bu hususta seyyid hissesiyle İmam'ın (a.s) hissesi arasında bir fark yoktur.

Soru 1000: Şer'î haklar (humus, zekât, redd-i mezalim) hükümet işlerinden sayılır mı? Üzerine humus farz olan bir kimse şahsen seyyid hissesini, zekât ve redd-i mezalimi muhtaçlara verebilir mi?
Cevap: Zekâtı dindar ve iffetli fakirlere verebilir; reddi mezalimi, ihtiyata uygun olan müçtehitten için almasıdır; humusu ise belirlenen şer'î yerlerde harcanması için bizim büromuza veya yetkili olan vekillerimize vermesi farzdır veya muhtaç olana vermek için izin almalıdır.

Soru 1001:
Bir iş ve mesleği olan seyyitler humusa müstahak mıdırlar?
Cevap: Gelirleri, kendi hallerine uygun ve normal şekilde geçimlerini karşılamak için yeterli olursa humusa müstahak değillerdir.

Soru 1002: Ben 25 yaşında görevli bir gencim. Şimdi bekâr ve yaşlı babamla annemin yanında yaşamaktayım. Dört yıldır bütün masraflarını ben karşılıyorum ve babam çalışamadığı için geliri de yoktur. Ayrıca, bir taraftan yıllık kazancımın humusunu vermeye ve diğer taraftan ailemin bütün masraflarını karşılamaya imkanım yoktur; hatta geçen yılların kazancının humusundan 19 bin tümen borçluyum ve ilerde ödemek için onu defterime yazmış bulunmaktayım; bunu göz önünde bulundurarak yıllık gelirimin humusunu babam ve annem gibi akrabalarıma vermem caiz midir?
Cevap: Baba ve anneniz günlük hayatlarını idare edecek malî güce sahip değillerse ve siz de bunu karşılayacak güce sahipseniz onların masraflarını karşılamak size farzdır ve bir farz olarak onlara verdiğiniz şeyi, üzerinize gelen humustan sayamazsınız. Elbette onlara harcadığınız paralar yıllık giderinizden sayılır.

Soru 1003:
Üzerimde yüz bin tümen İmam hissesi vardır ve onu size vermem farzdır; diğer taraftan burada yardıma ihtiyacı olan bir cami vardır; bu parayı, caminin yapım ve tamamlanmasına harcaması için caminin cemaat imamına verebilir miyim?
Cevap: Günümüzde İmam'ın (a.s) hissesinin dini ilmiye havzalarının idaresi için harcanmasını gerekli biliyorum; caminin binasının tamamlanması için de müminlerin bağışlarından yararlanılabilir.

Soru 1004: Babamızın kendi hayatında malının humusunu tamamen vermediği muhtemeldir. Onun malından bir arsayı hastane yapılması için bağış yapmış bulunuyoruz; bu arsayı babamızın mallarının humusundan sayabilir miyiz?
Cevap: O arsa humustan sayılmaz.

Soru 1005: Hangi durumlarda humus, onu veren kimseye bağışlanabilir?
Cevap: İmam ve seyyid hissesi bağışlanamaz.

Soru 1006: -Mesela- humus yılının sonunda masrafından yüz bin tümen fazla kalan kimse onun humusunu verirse, sonraki yıl bu para yüz elli bin tümene ulaşırsa o yılda elli bin tümenin mi humusunu vermesi gerekir, yoksa yüz elli bin tümenin mi?
Cevap: Humusu verilmiş mal sonraki yıl harcanmaz ve kendi halinde kalırsa ikinci defa humusu yoktur. Eğer, hem onun gelirlerinden ve hem de bizzat humusu verilmiş maldan alınarak yıllık masrafta harcanmışsa humusu verilmemiş malın humusu verilmiş mala oranına göre yılın sonunda geri kalanının humusunu vermesi farzdır.

Soru 1007:
Henüz evlenmemiş olan ve evleri olmayan dinî ilimler talebelerinin tebliğ ve çalışmalarıyla veya İmam'ın (a.s) hissesi yoluyla elde ettikleri gelirlerinin humusu var mı, yoksa bu gelirleri humusun istisnalarından olarak humusunu çıkarmadan evlilik masrafları için biriktirebilirler mi?
Cevap: Taklit mercileri tarafından dini ilmiye havzalarında dersle meşgul olan muhterem talebelere hediye edilen şer'î hakların (humus, zekât vb.) humusu yoktur; ancak tebliğ ve çalışmalarıyla elde ettikleri diğer gelirler aynen humus yılının başına kadar kalırsa onun humusunu vermeleri farzdır.

Soru 1008: Humusu verilmiş ve humusu verilmemiş mallardan karışık olarak bir miktar mal biriktiren kimse, bazen nafakası için ondan bir miktarını alır veya bazen de ona bir şey ekliyor. Humusu verilmiş malın miktarının belli olduğunu dikkate alarak geriye kalan bütün malın mı, yoksa sadece humusu verilmemiş malın mı humusunu vermelidir?
Cevap: Humusu verilmemiş malın, humusu verilmiş mala oranına göre geri kalan malın humusunu ver-melidir

Soru 1009: Satın alınan ve üzerinden birkaç yıl geçen kefenin humusunu vermek farz mıdır? Farz olduğu takdirde, acaba; satın alındığı fiyatının mı humusu verilmelidir?
Cevap: Kefen, humusu verilmiş malla satın alınmışa artık humusu yoktur; aksi durumda, şimdiki değeri üzerinden humusu verilmelidir. Eğer para değer kaybetmişse şer’i hakimle anlaşma yapması ihtiyatı vacip gereğidir.

Soru 1010: Ben dini ilimler talebesiyim. Yanımda olan bir miktar malla ve diğerlerinin yardımıyla, ayrıca seyyid hissesi alarak ve bir miktar da borçlanarak küçük bir ev satın alabildim. Şimdi o evi sattım; üzerinden bir yıl geçerse ve bu müddet zarfında başka bir ev satın almazsam ev satın almak için topladığım mevcut mala humus lazım gelir mi?
Cevap: Talebe aylığı, seyit hakkı hayır sever insanların yardımı ve borçla alınan evin satış bedeline humus lazım gelmez.

Soru 1011: Ben, 1962 yılında İmam Humeyni'yi taklit ettim ve İmam'ın fetvalarına uygun olarak şer'î hakları ona verdim. 1967'de İmam şer'î haklar ve vergiler hususunda sorulan soruya şöyle cevap verdi: "Şer'î haklar humus ve zekâttır; vergilerin şer'î haklarla bir ilişkisi yoktur." Günümüzde İslâm Cumhuriyeti nizamında yaşadığımızı dikkate alarak, şer'î hakları ve vergileri vermeye karşı üzerimize farz olan vazife nedir?
Cevap: Kanun ve kurallara uygun olarak İslâm Cumhuriyeti tarafından alınan vergileri o kanunun kapsamına girenlerin vermeleri farz olmasına rağmen, bu İmam ve seyyid hissesinden sayılmaz ve mallarına lazım gelen humusu müstakil olarak vermeleri gerekir. Elbette verilen vergileri yıllık giderlerden sayılır.

Soru 1012: Şer'î hakları -paraların değerinin sabit kalmadığına nazaran- dolara çevirebilir miyiz ve acaba bu iş şer'an caiz midir?
Cevap: Üzerinde şer'î haklar olan kimse için caizdir; ancak, hakları verince verdiği günün fiyatını hesaplaması gerekir. Ama, şer'î hakları toplamak için veliyy-i emrin tarafından vekil olan emin kimse, bu hususta kendisine izin verilmesi dışında aldığı parayı başka bir paraya değiştiremez; fiyatların değişmesi de parayı değiştirmeye şer'î bir engel değildir.

Soru 1013: Bir kültür müessesesi ilerdeki malî ihtiyaçlarını karşılamak için sermayesi şer'î haklardan olan bir ticaret bölümü oluşturmuştur; bu ticaretin kârının humusunu vermek farz mıdır? Ve bunun humusunu aynı müesseseye harcamak caiz midir?
Cevap: Kârından kültür müessesesinde yararlanmak için bile olsa belirli yerlerde harcanması gereken şer'î haklarla ticaret etmek humusun veliyi emrinin izni olmadan sakıncalıdır. Onunla ticaret edildiği takdirde kâr da belirlenen şer'î yerlerde harcanmasında sermayeye tabidir ve bunun humusu yoktur. Evet, müesseseye bağışlanan hediyelerle ticaret etmenin sakıncası yoktur. Ancak; sermayesi belli bir kişinin veya kişilerin malı olmayıp, müessesenin malı olursa bu yolla elde edilen fayda ve kârlarında humus yoktur.

Soru 1014: Bir şeyin humusunun verilip verilmediğinde şüphe edersek ve humusunun verildiğini zannedersek vazifemiz nedir?
Cevap: Şüphe ettiğiniz şeye humus lazım geldiğini kesin olarak bilirseniz, humusunun verildiğine dair de kesin bilgi elde etmelisiniz.

Soru 1015:
Yedi yıl önce üzerime bir miktar humus farz olmuştu. Bir müçtehitle görüşüp onu borca çevirerek bir bölümünü ödedim, diğer bir bölümü de üzerimde kaldı. O zamandan şimdiye kadar geri kalan miktarını veremedim; vazifem nedir?
Cevap: Sırf şimdilik edâ etmekten aciz olmanız vazifenin üzerinizden kalkmasına sebep olmaz, verebilecek güce sahip olduğunuz zaman bu borcu tedricen de olsa vermeniz farzdır.

Soru 1016: Babamın, üzerinde humus olmayan malın humusu olarak verdiği parayı şimdiki malın humusundan sayabilir miyim?
Cevap: Geçmişte harcanan mal şimdiki humus borcundan sayılmaz. Ancak o paranın kendisi harcanmamışsa , onu verdiğiniz yerden talep edebilirsiniz.

Soru 1017: İnsanın bulûğ çağına erişmeyen çocuklarına humus ve zekât farz olur mu?
Cevap: Bulûğ çağına erişmeyen kimseye malın zekâtını vermek farz olmaz; ancak, onun malına humus lazım gelirse şer'î velisine onun humusunu vermesi farzdır. Ama, malının kârlarının humusunu vermek velisine farz değildir, ihtiyaten farz olarak bulûğ çağına erdikten sonra çocuğun kendisi vermelidir.

Soru 1018: Şer'î hakları ve İmam (a.s)'ın hissesini taklit mercilerinden birinin izniyle harcarsa, örneğin; dinî medrese veya hüseyniyye yaptırırsa üzerine farz olan şer'î haklar olarak harcadığı malı geriye almaya ya da o müessesenin binasını satmaya hakkı var mı?
Cevap: Şer'î hakları kendisine vermesi farz olan kimseden aldığı izine uygun olarak, üzerinde olan şer'î hakları vermek niyetiyle onu bir medrese yapımında vb. yerde harcarsa, verdiğini tekrar geri almaya ve sahibiymiş gibi ondan yararlanmaya hakkı yoktur.

SEYYİD HAKKI

Soru 989: Annemin seyyidolduğunu dikkate alarak şu sorulara cevap vermenizi rica ediyorum: (Resulullah'ın (s.a.a), özellikle Hz. Fatıma'nın (s.a) soyundan gelen evlatlarına seyyit denir. Seyyitler için şeriatta bir takım özel hükümler vardır. Bunlardan biri, onların zekât ve sadaka yemelerinin haram olmasıdır. İhtiyaç sahibi seyyitlerin geçimi humus yoluyla sağlanır.)
1- Acaba ben de seyyid sayılır mıyım?
2- Çocuklarım ve neslimden gelenler seyyid sayılır mı?
3- Anne tarafından seyyid olanla, baba tarafından seyyid olan arasında ne fark vardır?
Cevap: Seyyitlerle ilgili şer'î hükümler baba vasıtasıyla bu soydan gelenler içindir. Fakat; anne tarafından Peygamber'e (s.a.a) intisap edenler de Resul-i Ekrem'in (s.a.a) evlatlarıdırlar (ama onlar seyyitlerle ilgili şer'î hükümlerden yararlanamazlar).

Soru990: İmam Ali'nin (a.s) oğlu Hz. Ebulfazl Ab-bas'ın (a.s) çocukları diğer seyyidlerle aynı hükmü taşıyorlar mı, örneğin, bu aileye mensup olup dini tahsil yapan öğrencilere has elbise giyme şerefine nail olabilirler mi? Hz. Ebu Talib'in oğlu Akil'in çocukları için de hüküm aynı mıdır?
Cevap: Baba tarafından Ebulfazl Abbas'ın soyundan olanlar alevi seyyitleridirler. Hz. Ali'nin (a.s) -Hz. Fatı-ma'nın (s.a) çocukları dışında- ve Hz. Akil'in soyundan gelen seyyitler, Haşimî seyyitlerin özel imtiyazlarından yararlanma hakkına sahiptirler.

Soru991: Son zamanlarda amca oğullarımdan birine ait şahsî bir belge buldum ve bu belgede amcamın oğlunun ismi seyyid olarak yazılmıştı, akrabalarımızın içerisinde de seyyid olduğumuz söylenmektedir; bulunan bu belgeye dayanarak seyyid olmam hususunda mübarek görüşünüz nedir?
Cevap: Sadece akrabalarınızdan birine ait bir belgede seyyid lakabıyla anılması sizin seyyid olduğunuza dair şer'î bir delil sayılmaz. Seyyid olduğunuz itminan yoluyla ya da şer'î bir delille ispatlanmadıkça seyyidlik için geçerli olan şer'î hükümleri kendi hakkınızda tatbik etmemelisiniz.

Soru992: Bir çocuğu evlat edindim, ismini de Ali koydum; ona nüfus cüzdanı almak için nüfus idaresine müracaat ettiğimde nüfusta onun lakabını "seyyid" di-ye yazmak istediler, ama ben bunu kabul etmedim. Çünkü ceddim Resulullah'tan (s.a.a) korkuyorum ve şimdi iki mahzur arasında kaldım; ya evlat edinme işin-den vazgeçeceğim ya da seyyid olmayan birinin seyyid olduğunu kabullenmekle günaha düşeceğim; bana yol gösterir misiniz?
Cevap: Öz evlatla ilgili olan hükümler, evlat edinilen kimse için geçerli değildir. Öz babası tarafından sey-yid olmayan birisine seyyidlik hükümleri uygulanamaz. Her halükârda; sahipsiz çocuğu koruyup işlerini üstlen-mek gerçekten güzel ve şer'an beğenilir bir ameldir.

HUMUS YETKİLİSİ VE HUMUSUN KULLANILACAĞI YERLER

Soru 984: İmam Humeyni’nin sizin ve bazı müçtehitlerin görüşüne göre humus alma yetkisi Müslümanların veliyi emrinin uhdesinedir. Buna göre veliyi emirden başkasına humus vermenin hükmü nedir?
Cevap: Her kes kendi taklit ettiği müçtehidinin fetvasına göre humusunu verirse , humus görevini yerine getirmiştir.

Soru985: Acaba seyyid hissesinin hayırlı işlerde örneğin, bir seyyid evlendirmekte kullanılması caiz midir?
Cevap: Seyyid hissesinin hükmü de mübarek İmam hissesi gibi humus yetkilisine aittir, yetkiliden izin alındıktan sonra seyyid hissesini adı geçen yerde kullanmanın hiçbir sakıncası yoktur.

Soru986: İmam'ın (a.s) hissesini hayır işlerinde (medrese ve öksüzler yurdu gibi yerlerde) kullanabilmek için taklit ettiği müçtehitten mi izin alması gerekir veya herhangi bir müctehidin izni yeterli midir? Yoksa müçtehidin izni şart değil midir?
Cevap: Hisselerin her ikisinin de yetkisi Müslümanların veliyy-i emrine aittir. Üzerinde ya da malının bir miktarında İmam (a.s) veya seyyid hissesi olan kimse onu humus yetkilisine ya da izin verdiği vekiline vermesi farzdır. Ama, adı geçen yerlerde kullanmak isterse kullanmadan önce izin almalıdır. Ayrıca, mükellef bunun yanı sıra humus konusunda taklit ettiği müçtehidin fetvasına da riayet etmelidir.

Soru987: Bölgemizdeki vekillerinize humus verdiğimizde bazen İmam (a.s)'ın hissesini geri veriyorlar ve sizin tarafınızdan izinli olduklarını söylüyorlar. Acaba, bize geri verilen bu miktarı ihtiyaçlarımızda kullanmamız caiz midir?
Cevap: İzinli olduğunu iddia eden kimse hakkında şüphe ederseniz edepli bir şekilde bizim el yazımızla olan izin belgesini göstermesini ya da bizim mührümüzü taşıyan bir makbuz vermesini isteyiniz. Eğer izine dayalı olarak bir işe girişirlerse o iş tarafımızdan onaylanmıştır.

Soru988: Humusu verilmeyen mal ile çok değerli bir mülk alıp onun tadilatı için çok miktarda para harcadıktan sonra onu baliğ olmayan oğluna hediye ederek adına tapulayan kimsenin şu anda hayatta olduğunu dikkate alarak, humus konusundaki sorumluluğu nedir?
Cevap: Mülkün alımı ve tadilatında harcanılan para yıllık kazancından olur ve kazancı elde ettiği yılda alıp hediye ederse ve bu hediye örfen onun toplumsal durumuna uygun olursa o zaman onda humus yoktur. Aksi takdirde, bu mülkün humusunu vermesi farzdır. Humusunu vermeden bağışta bulunursa humus miktarındaki bağışı fuzuli olup geçerliliği izne (humus yetkilisinin iznine) bağlıdır.


HUMUS YILI BELİRLEMEK

Soru975: Yıllık kazancını yıl içerisindeki ihtiyaçlarını gidermede harcayacağını bilen kimsenin humus yılı tayin etmesi farz mıdır? Genelde mükellefe, humus yılının başlangıcını tayin etmesi farz mıdır? Gelirinden yıl sonunda hiçbir miktarın artmayacağını bilen bir şahsın yıl başı tayin etmemesinin şer'î açıdan bir sakıncası var mıdır?
Cevap: Humus yılının başlangıcını tayin etmek mükellefe bağlı değildir; bu gerçek bir olgu olup, şahsın kazanca başlamasıyla birlikte başlar. Örneğin, çiftçilerin humus yılı biçin vakti, işçi ve memurların ise gelirlerini almaya başlamalarıyla birlikte başlar. Belli bir günü humus yılının başlangıcı olarak tayin etmek müstakil bir farz olmayıp mükellefin humusunu hesaplamasına bir vesile olduğu için farz olmuştur. Bu yüzden yıllık kazancının tamamını geçimi için harcayan bir şahısa humus yılı belirlemek farz değildir.

Soru976:
Humus yılı, işe başlanıldığı ay mı başlar, yoksa maaşın alındığı ay mı?
Cevap: Humus yılı, ister memur olsun ister işçi maaşın alındığı veya alınması mümkün olan gün başlar.

Soru977: Humus vermek için humus yılının başlangıcı nasıl tayin edilebilir?
Cevap: Mükellefin humus yılı belirlemesine gerek yoktur. Kazanç şekline göre humus yılıkendiliğinden belirlenir. Dolayısıyla memur ve işçilerin humus yılları ilk kazançlarını almalarıyla birlikte, tüccarların humus yılı alış verişe başladıkları gün ve çiftçilerin humus yılı ise ilk mahsulü aldıkları gün başlar.

Soru978: Babasıyla birlikte yaşayan bekar bir gencin humus yılı belirlemesi farz mıdır? -Farz ise- humus yılına ne zaman başlamalı ve nasıl hesaplamalıdır?
Cevap: Kazancı az da olsa bekar bir gencin humus yılı belirlemesi ve yıllık gelirini hesaplaması farzdır. Yıl sonuna kadar kazancından elinde bir şeyler kalırsa, onların humusunu vermelidir. İlk kazanç elde ettiği günden itibaren humus yılı başlar.

Soru979: Maaşlarını ev işlerinde ortak harcayan eşlerin birlikte humus yılı belirlemeleri caiz midir?
Cevap: Her ikisinin kendine özgü bir humus yılı vardır ve humus yıllarının sonunda maaş ve gelirlerinden ellerinde kalan miktarın humuslarını vermeleri farzdır.

Soru980: Fıkhî hükümlerde İmam Humeyni'yi taklit eden bir ev hanımıyım. Eşim gelirinin humusunu, humus vaktinde vermektedir. Benim de bazı gelirlerim oluyor, bundan dolayı humus yılı tayin etmem gerekir mi? İlk kazanç elde ettiğim günü humus yılının başlangıcı sayarak sene sonunda ihtiyaçlardan artakalan miktarın humusunu verebilir miyim? Ayrıca yıl ortasında ziyaret ve hediyeler için harcadığım miktara humus lazım gelir mi?
Cevap: İlk kazanç elde ettiğiniz günü humus yılının başlangıcı olarak saymanız farzdır. Humus yılında gelirlerinizden adı geçen masraflar gibi şahsî masraflarda kullandığınız miktarda humus yoktur. Yıllık geçiminizden fazla kalan kazancınızın humusunu vermeniz farzdır.

Soru981: Humus, hicri şemsî yılına göre mi hesaplanır, yoksa hicri kamerî yılına göre mi?
Cevap: Mükellef bu konuda serbesttir.

Soru982: Humus yılının başlangıcının 11. ay olduğunu söyleyen bir kimse bu tarihi unutarak 12. ayda humusu verilmemiş parayla halı, saat vb. ev eşyası satın almıştır. Buna göre, bu eşyaların şer'î hükmü nedir? Şu anda humus yılının başlangıcını 11. aydan 9. aya almak istiyor -ayrıca geçen yılı ile bu yıldan da taksitle ödemekte olduğu 83000 tümen humus olarak borcu vardır-?
Cevap: Yılın geçen bölümünün humusunu hesaplamadan humus yılının başlangıcını ileriye veya geriye almak caiz değildir. Ayrıca, bu iş humusun verilmesi gereken şahısların zararına da yol açmamalıdır. Ama, humusu verilmemiş parayla alınmış olan mallarla ilgili muamelenin humusunu vermek farzdır.

Soru983: İnsan, malının humusunu kendisi hesaplayıp farz olan humusunu vekillerinizden birine verebilir mi?
Cevap: Sakıncası yoktur.

HUMUSU HESAPLAMANIN YOLU

Soru 956: Humusu gelecek yıla ertelemenin hükmü nedir?
Cevap: Humusu bir sonraki yıl vermekle üzerine farz olan humus eda olmuş olur. Ama, humus yılı girip bir mala humus farz olduktan sonra humusunu vermeden onu kullanamaz. Eğer humusunu vermeden o malla herhangi bir eşya veya yer satın alırsa o zaman humus taalluk eden miktar için humus yetkilisinden izin alarak satın aldığı o malların şu anki değeri üzerinden humusunu vermesi farzdır.

Soru 957: Biraz nakit, biraz da bazı şahıslardan alacaklı olduğum bir miktar param var. Diğer taraftan ev yaptırmak üzere aldığım arsa için borçluyum, bu arsanın satış bedeli olarak birkaç ay sonra ödenmesi gereken bir çek verdim. Acaba, bu borcu yukarıda zikrettiğim paradan düşerek humus verebilir miyim? Ayrıca ev yaptırabilmek için almış olduğum bu arsaya humus lazım gelir mi?
Cevap: Yıllık gelirinizden vermiş olduğunuz borç mali yıl başına kadar elinize geçmezse, elinize geçinceye kadar onun humusunu vermeniz vacip değildir.Yıllık gelirinizin arta kalan kısmından yakın zamanda vakti girecek olan borcunuzu ödeyebilirsiniz. Ancak yıl içerisinde o parayı borcunuza vermezseniz ve mali yıl başınız gelirse, borcunuzu o paradan düşemezsiniz ve o paranın humusunu vermeniz farzdır. Elbette iki üç ay içinde borcunuzu vermek istiyorsanız ve humusu verdiğinizde çok sıkıntıya düşecekseniz, borca vereceğiniz kısmın humusunu vermeniz gerekmez.

Soru 958: Ben bekarım. İleride evlilik masraflarımı karşılayabilmem için mal biriktirmem caiz midir?
Cevap: Eğer biriktirdiğiniz parayı yakın zamanda evlilik için gerekli zaruri ihtiyaçlarınız için kullanacaksanız ve humusunu verdiğiniz takdirde ihtiyaçlarınızı alamayacaksanız, o parada humus yoktur.

Soru 959: Humus hesaplamak için belirlediğim yıl, 10. ayın sonunda bitiyor. Acaba 10. ayda aldığım maaşta humus var mıdır? Eğer masraflardan artakalan kısmını eşime hediye edersem yine o paraya humus lazım gelir mi?
Cevap: Humus yılı girmeden önce alınan veya humus yılının son gününden bir gün önce alınması mümkün olan maaşın giderlerden artakalan kısmında humus vardır. Ama ondan eşinize veya başka birine hediye ederseniz ve bu hediye etme işi humustan kaçmak kastıyla olmazsa, ayrıca hediyenin miktarı da sizin toplumsal malî durumunuza uygun olursa, hediye edilen malda humus yoktur.

Soru 960: Humusu verilmiş bir malı harcarsam malî yıl sonunda harcadığım miktarı o yılın kazancından çıkarabilir miyim?
Cevap: Senenin kazancından harcanan humusu verilmiş malın karşılığı -o yılın kazancından- çıkarılamaz.

Soru 961: Humus lazım gelmeyen bir mal -hediye ve ödüller gibi- ana sermayeye karışırsa humus senesinin sonunda, karışan miktarı ana sermayeden çıkarmam ve sonra geri kalan malın humusunu vermem caiz olur mu?
Cevap: Çıkarılmasında sakınca yoktur.

Soru 962: Üç yıl önce humusu verilmiş parayla bir dükkan açtım. Humus yılımın sonu şemsî yılın sonuna rastlamaktadır. Humus yılım bitmek üzereyken ana sermayem borç olarak milletin elindedir. Bunun dışında çok miktarda borcum da var; bu hususta benim şer'î vazifem nedir?
Cevap: Humus yılının sonu geldiğinde yanınızda ana sermayeden veya kazançtan bir şey olmazsa veya olan mallarınızın toplamı humusu verilmiş ana sermaye kadar olursa üzerinize humus farz değildir. Veresiye satışınızla ilgili borçlar ise aldığınız senenin kazancından sayılır.

Soru 963: Dükkandaki malların sene sonunda kıymetini tayin etmek bize çok zor geliyor; bunu nasıl hesaplayalım?
Cevap: Yıllık kazancınızı hesaplamak için dükkandaki mallarınıza tahmini bir fiyat bırakıp o fiyat üzerinden humusunu veriniz.

Soru 964: Nakite dönüşünceye ve kâra geçinceye kadar birkaç yıl elimdeki sermayenin humusunu hesaplama-yıp bundan sonra, önceki sermayenin dışındaki paranın humusunu hesaplamamın şer'î bir sakıncası var mıdır?
Cevap: Humus vakti girdiğinde malınızın içinde az da olsa humus olursa, humusunu vermediğiniz sürece o malda tasarruf hakkınız yoktur. Eğer humusunu vermeden önce o malda tasarruf ederseniz muamelenin humus miktarına tekabül eden kısmı fuzuli alış-veriş hükmüne girer; ve onun geçerli olması humus yetkilisinin iznine bağlı kalır.

Soru 965: Dükkan sahiplerinin humus vermede kullanabilecekleri en kolay yöntemi bize izah eder misiniz?
Cevap: Humus yılının sonunda yanındaki nakit para ve eşya olarak bulunan malların hesabını yapmalı ve asıl sermayeyle olan farkını belirlemelidir. Neticede kazançtan sayıldığı için sermayeden fazla olan miktarın humusunu vermelidir.

Soru 966: Bankadaki ticaret ortaklığına yatırdığım paranın kârını önceden hakketmiş olmama rağmen, geçen yılın üçüncü ayının ilk gününü kazançlarımın humusunu vermek amacıyla humus yılımın başı olarak kararlaştırdım. Bu süre zarfında humusu olmayan bir maldan (geçimim için) yararlanıyordum. Acaba yıllık gelirleri hesaplamak için bu yöntem doğru mudur?
Cevap: Tasarruf edebileceğiniz bir kazancı elde ettiğiniz gün, humus yılınızın başlangıcıdır. Humus yılını o günden sonraya ertelemeniz caiz değildir.



Soru 967: Birkaç yıl önce düşük fiyatla bir arsa satın alan kimse, şimdi malının temizlenmesi için humusunu vermek istiyor. Acaba; bu arsanın humusunu satın aldığı değerden mi yoksa çok fazla yükselmiş olan şu anki değerinden mi vermelidir?
Cevap: Arsayı satmak amacıyla (miktarı belirlenmiş ama) aynı belirlenmemiş bir parayla almışsa, alış bedeli olarak ödediği paranın ve o güne kadar artış gösteren miktarın hepsinin humusunu vermelidir; çünkü bu ser-mayenin kârı sayılır. Ama satmak amacıyla satın aldığı arsayı humusu verilmeyen paranın aynı ile satın almış ise bu iki kısma ayrılır: Eğer yıllık kazancıyla kazanç yılı esnasında almışsa, arsanın kendisinden veya bugünkü değerinin üzerinden humusunu vermesi farzdır. Ama; yıllık kazançtan humus vakti ulaştıktan sonra humusunu vermeden o arsayı alırsa, mala taalluk eden humus miktarındaki alış-verişin geçerliliği humus yetkilisinin iznine bağlıdır. Eğer humus yetkilisi veya onun tarafından izinli birisi izin verirse muamele geçerli olur ve o zaman arsanın kendisinden ya da şu anki değerinin üzerinden humusunu vermesi farzdır. Fakat eğer arsayı üzerinde ev yapmak için satın almış ise ve şimdiye kadar da ev yapmamış ise birinci durumda fiyat artışında humus yoktur. İkinci durumda da, satın alma yılından sonraki fiyat artışında humus yoktur. Ancak üçüncü durumda, humus yetkilisi muameleye izin verdikten sonra arsanın kendisinin veya bugünkü fiyatının üzerinden humusu farzdır.

Soru 968: Eğer insan; motor, taksi veya halı gibi ihtiyacı olan eşyaları satarsa ve onlarında humusu verilmemiş olursa, acaba satar satmaz onların humusunu mu vermelimidir?
Cevap: Eğer satılan mal şahısın ihtiyacı olan mallardansa ve alındığında yıl içerisindeki gelirlerinden alınmışsa ve bir sonraki yılda satılmışsa onda humus yoktur. Ancak o eşya üzerinden yıl geçmiş humusu verilmemiş parayla alınmışsa alış kıymeti üzerinden humusu verilmelidir. Eğer belirlenmiş bir humus yılıda yoksa humus yetkilisiyle anlaşma yapmalıdır.

Soru 969: Buzdolabı gibi ihtiyaç duyduğu bir eşyayı satın almağa gücü yetmediğinden para biriktirip onu almak zorunda olan birisi, o ihtiyacını almadan humus yılı gelip çatarsa biriktirdiği paraya humus gelir mi?
Cevap: Eğer biriktirilen para kısa bir süre sonra zaruri bir ihtiyaç için kullanılacaksa ve humusunu verdiği takdirde o ihtiyaç duyulan şey alınamayacaksa, o parada humus yoktur.( Elbette daha önce o zaruri ihtiyacı alması mümkün olmazsa)

Soru 970: Humus yılı girmeden önce gelirinden, bir miktarını birisine borç verirse ve bu para humus yılı geçtikten sonra kendisine geriye ödenirse, bu malın humus hükmü nedir?
Cevap: Sorudaki takdirde, borçludan alacaklı olduğu malı aldığında humusunu vermelidir.

Soru971: İnsan, humus yılının içinde aldığı eşyaları humus yılı geçtikten sonra satarsa hükmü nedir?
Cevap: Eğer eşyalar ihtiyaç olduğundan dolayı alınmışsa humus lazım değildir. Ancak eşyaları satmak amacıyla almış ise humus yılının başına kadar satma imkanı olursa onların kazancının humusunu vermesi farzdır. Aksi takdirde satmadığı sürece onlarda humus yoktur. Sattığında ise onlardan elde edilen kazanç satış senesinin kazancından sayılır.

Soru972: Memur, humus yılı girdikten sonra aldığı maaşının humusunu vermesi farz mıdır?
Cevap: Maaşı, humus yılının başına kadar alması mümkün idiyse humusunu vermesi farzdır. Aksi takdirde aldığı senenin kazancından sayılır.

Soru973: Değeri sürekli değişmekte olan sikke altının humusu nasıl verilir?
Cevap: Değeri üzerinden humusunu vermek isterse, vereceği günün kıymeti ölçü alınarak hesaplanır.

Soru974: Yıllık humus hesabını altın değerinden hesaplamak isteyen bir şahısın örneğin, ana sermayesinin hepsi 100 sikke altın olursa, bunun 20'sini humus olarak verse ve elinde de humusu verilmiş 80 sikke altın kalsa, gelecek yılda (bu şahsın ana sermayesi olan 80 altında bir artış söz konusu olmadan) sadece altınların değeri yükselse acaba ona da humus lazım gelir mi? Ayrıca, yükselen değerin humusunu vermek farz mıdır?
Cevap: Humusu verilen sermayeyi çıkarabilmede ölçü, asıl sermayedir. Çalıştırdığı asıl sermayesi altın ise malî yıl başında, geçen yıla oranla altının değeri yükselmiş olsa da humusu verilen altınları çıkarılabilir. Ama, ana sermaye para olursa ve humus yılında onları altınla değiştirip humusunu vermişse, gelecek yılın humus zamanında sadece geçen yılın humusu verilmiş paralarının değerini hesaplayarak sermayeden çıkarabilir, ama altınlarını çıkaramaz. Buna göre gelecek yıl altınların değeri yükselirse, yükselen miktarı çıkaramaz çünkü o kazançtandır ve onda da humus farzdır.

ANLAŞMA, EL DEĞİŞTİRME VE HUMUSUN BAŞKA MALLARA KARIŞMASI

Soru 916: Üzerine farz olan humusu şimdiye kadar ödemeyen ve şimdi ise ödemeleri zor veya imkansız olan kimselerin humusla ilgili hükmü nedir?
Cevap: Farz olan humusun ödemesinin zor oluşu, humusu onların üzerinden kaldırmaz; humus yetkilisi veya onun vekiliyle anlaşarak humuslarını borca çevirmek ve kendi imkanları dahilinde zaman ve miktar yönünden bu borçlarını taksitle ödemeye çalışmakla da olsa humusu ödemelidirler.

Soru 917: Bir iş yerim, bir de taksitli borçla aldığım evim vardır. Şer'î vazifemi yerine getirmek için, kendime humus yılı tayin ettim. Ailemin oturduğu adı geçen evin humusunu bağışlamanızı rica ediyorum. Ama işyerinin humusunu taksitle ödeme imkanım var.
Cevap: Bu durumda, oturmakta olduğunuz ev için humus yoktur. Ama işyerinin humusu vaciptir. Elbette iş yerinin humusunu vermeniz; geriye kalan malın gelirin geçiminize yetmemesine veya o gelirin sizin durumunuza münasip olamayan bir miktara dönüşmesine sebep olacaksa, iş yerinin de humusunu vermenize gerek yoktur.

Soru 918: Yurt dışında bulunan humus vermemiş bir insan, humusu verilmemiş parayla bir ev satın almıştı; şimdi ise önceden farz olan humusunu verecek kadar parası yoktur. Ama, her yıl o humus borcunu ödemek amacıyla o yılın humusundan bir miktar fazla veriyor; bu doğru mudur?
Cevap: Bu durumda, önceden farz olan humusunu borca çevirmek üzere humus yetkilisiyle anlaştıktan sonra bu borcunu tedricen ödemeye başlaması farzdır. Şimdiye kadar verdiğini ise geçerli kabul ediyorum.

Soru 919: Birkaç yılın kazancının humusunu ödemesi farz olduğu halde şimdiye kadar humus olarak bir şey ödememiş olan kimse, üzerine farz olan humusun miktarını hatırlamazsa humus mükellefiyetinden nasıl kurtulabilir?
Cevap: Üzerine humus lâzım gelen malların hepsini hesap ederek humusunu vermesi farzdır. Verip, vermediğinden şüphe ettiği humuslarda ise, humus yetkilisi veya vekili ile anlaşması yeterlidir.

Soru 920: Ben ailemle birlikte yaşayan bir gencim. Babam, üzerine farz olan humus ve zekâtı ödemiyor. Hatta faizli malla ev yaptırmıştır; bu evde yediğim yemeğin haram olduğu açıktır. İmkanım olmadığı için de evden ayrılamıyorum. Bu konuda sorumluluğum nedir?
Cevap: Babanızın, malının faizle karışmış olduğunu ve farz olan humus ve zekâtı ödemediğini bilmeniz kullanmakta olduğunuz malların haram olmasını gerektir-mez; bu hususta kesin bilginiz olmadığı takdirde onlardan istifade etmeniz haram değil. Ama eğer, kullandığınız malın haram olduğunu kesin olarak biliyorsanız onu kullanmanız caiz değildir. Ancak; ailenizden ayrılmanız ve onlarla yaşamamanız sizin için çok çetin olursa, bu durumda onlarla yaşamanız ve mallarından yararlanmanız caizdir. Ama, yararlandığınız mallardaki humus, zekât veya başkasının malının kefaleti sizin üzerinizedir.

Soru 921: Babam humus ve zekât vermiyor. Bu konuda kendisini uyardım. Ama o, "biz fakiriz ve bu nedenle humus ve zekât bize farz olmaz" diye cevap verdi. Bu meselede hüküm nedir?
Cevap: Eğer onun zekât ve humusun çıkarılmasını gerektirecek kadar malı yoksa, üzerine humus ve zekât farz olmaz ve sizin bu konuyu araştırmanız farz değildir.

Soru 922: Birlikte çalıştığımız şahıslar humus vermi-yorlar ve kendilerine humus yılı da belirlememişlerdir. Onlarla alış-veriş yapmamızın, çalışmamızın, yemek ye-memizin vs. hükmü nedir?
Cevap: Alış veriş için onlardan aldığınız mallarda veya onlara gittiğinizde yararlandığınız şeylerde humus olduğunu bilirseniz onlardan istifade etmeniz caiz olmaz. Onlardan, alış-veriş ile aldığınız malın humus mik-tarında muameleniz fuzuli olur ve bu miktarda, humus yetkilisinin veya vekilinin iznini almanız gerekir. Ancak, onlarla muaşereti, mallarından yararlanmayı terk etmek ve ikramlarını kabul etmemek çok çetin olursa onların mallarından yararlanmanız caizdir. Fakat; bu durumda onların mallarından tasarruf ettiğiniz miktarın humusunun kefaleti sizin üzerinizedir.

Soru 923: Humusu çıkarılmamış maldan, camiye yardımda bulunan kimseden bu malı almak caiz midir?
Cevap: Eğer, yardım olarak verilen malda humus olduğu kesin olarak bilinirse alınması caiz değildir. Eğer alınırsa mala humus taalluk eden miktarında, humus yetkilisi veya vekiline müracaat edilmesi farzdır.

Soru 924: Dinî görevlerini yerine getirmeyen ve özellikle namaz kılmayan ve humus vermeyen Müslümanlarla muaşeret etmenin hükmü nedir? Acaba, dini görevleri yerine getirmedikleri için onların evlerinde yemek yemek sakıncalı mı? Eğer sakıncalı ise, birkaç kez onların evinde yemek yiyen kimsenin hükmü nedir?
Cevap: Onlarla muaşeret etmek, dinî görevleri terk etmelerini desteklemeği gerektirmezse bir mahzuru yoktur. Fakat; muaşereti terk etme, onları dinî vazifelerini yerine getirmeğe yönlendirmek hususunda etkili olursa bu durumda, "marufu emretmek ve münkerden nehyetmek" için geçici olarak muaşereti terk etmek farzdır. Ama, yemek ve benzeri mallarına humus taalluk ettiğini bilmezse onlardan istifade etmenin bir mahzuru yoktur. Aksi takdirde humus yetkilisinin izni olmaksızın istifade edilmesi caiz değildir.

Soru 925: Arkadaşım, çoğu kez beni yemeğe davet ediyor. Ama, son zamanlarda eşinin humus vermediğini öğrendim. Acaba, humus vermeyen kişinin yemeğini yemem caiz midir?
Cevap: Size getirilen yemeğin humuslu olduğunu bilmedikçe, onların yemeğini yemenizin bir sakınca yoktur.

Soru 926: Humusunu ödemek için ilk defa mallarını hesaplamak isteyen kimse oturmak için aldığı evi, hangi parayla aldığını bilmezse veya birkaç yıl boyunca biriktirilmiş bir parayla aldığını bilirse, humus yönünden hükmü nedir?
Cevap: Evi ve ev eşyalarını üzerine humus gelmeyen parayla aldığına ihtimal veriyorsa, onlardan dolayı humus vermesi gerekmez. Eğer hangi parayla aldığını bilmezse, ihtiyaten farz olarak evin humus konusunda humus yetkilisi ile anlaşmalıdır. Ama, evi humus taalluk etmiş bir malla almış ise şimdiki değeri üzerinden onun humusunu vermesi farzdır. Eğer para değer kaybetmişse şer’i hakimle anlaşması gerekir.

Soru 927: Şehirlerin birinde, halktan bir miktar humus alan bir alim bu parayı size veya büronuza şahsen nakletmesi zor olduğundan banka havalesi ile gönderebilir mi? Şu da bellidir ki, bankadan teslim alınan para o şehirde yatırılan paranın aynısı değildir.
Cevap: Humus ve diğer şer'î hakların banka kanalıyla iletilmesinde sakınca yoktur.

Soru 928: Humusu verilmemiş parayla alınan arazide namaz kılmak caiz midir?
Cevap: Eğer arazi, bizzat humusu verilmeyen mal ile alınırsa bu muamele humus miktarında fuzulidir ve geçerliliği humus yetkilisinin iznine bağlıdır; humus yetkilisi izin vermediği sürece orada namaz kılmak caiz değildir.

Soru 929: Müşteri, satın aldığı malın humusunun ödenmediğini bilirse, bu malı kullanması caiz midir?
Cevap: Satın alınan malda humus olduğu takdirde, satılmış malın humus miktarında alış-veriş fuzulidir ve -muamelenin bu miktarda- geçerliliği humus yetkilisinin iznine bağlıdır.

Soru 930: Kendisiyle alış-veriş yapan müşterinin, parasının humusunu verip vermediğini bilmeyen esnafın o paranın humusunu vermesi farz mıdır?
Cevap: Müşterinin ödediği parada humus olduğunu bilmiyorsa, esnafın üzerine bir şey gelmez. Bunu araştırması da farz değildir.

Soru 931: Kâr amacıyla üretim alanındaki bir işe yüz milyon yatırım yapan ortaklardan biri humusunu vermi-yorsa, diğer ortakların onunla ortak olmaları sahih midir? Humus vermeyen şahıstan borç para alıp onu işletebilirler mi? Ortakları çok olan işte, her ortak kendi kazanç payının humusunu vermekle mi sorumludur, yoksa bütün ortaklar tarafından şirket mi humusu vermelidir?
Cevap: Malına humus lazım gelen ve onu vermeyen kişiyle humus miktarındaki ortaklık fuzulidir. O miktarda humus yetkilisine müracaat etmek gereklidir. Ortak sermayede, bazı ortakların hissesinin humusu verilmemiş olursa o sermayede tasarruf caiz değildir. Ortakların, ortak gelirden aldıkları hisseler yıllık giderlerinden fazla gelirse, onun humusunu vermeye mükelleftirler.

Soru 932: Ortaklarım humus vermedikleri takdirde vazifem nedir?
Cevap: Ortak malda tasarruflarının helal olması için, ortakların her biri hissesine taalluk eden şer-î hakları vermeleri farzdır. Eğer, diğer ortaklar bunu ödemi-yorlarsa ve şirketten ayrılmanız çetin olursa bu takdirde ortaklığa devam etmenize müsaade ediyorum.

Soru 933: 1989 yılında eğitim dâiresinde çalışanlar için kooperatif şirketi kuruldu. Şirketin ilk sermayesini eğitim dâiresinde çalışanların yüz tümenlik hisseleri oluşturmaktadır. Ortaklığın başlangıcında ana sermaye çok azdı. Ama, şimdi üyelerin sayılarının artmasıyla, ortak sermaye on sekiz milyona yükseldi; ayrıca şirket bir takım araçlara da sahiptir. Şirketin getirdiği kazanç, ortakların hissesi oranında paylaşılıyor ve ortaklardan her birisi isterse kendi payını çekerek ayrılabiliyor. Şimdiye kadar sermaye ve kazancın humusu verilmemiştir. Kurumun sorumlu yöneticisi olarak, sermaye ve kazanca lazım gelen humusu hesaplayarak ödemem caiz midir? Bu hususta ortaklardan izin almam gerekir mi?
Cevap: Şirketin ana sermayesi ve kazancının humusunu vermek, hisseleri oranında ortakların kendilerine farzdır. Fakat; şirket yöneticisinin bunu üstlenmesi üyelerin iznine veya vekalet vermelerine bağlıdır.

Soru 934: Bir grup, kendi aralarında ihtiyaç zamanlarında birbirlerine borç vermek için karz-ı hasen kurumu kurmuşlar. Bütün üyeler kurum kurulurken ödedikleri para dışında, ana sermayeyi artırmak için her ay ödenmek üzere belirli bir aidat vermekle yükümlüdürler.
Kurumda toplanan sermaye, sürekli borç olarak üyelerin yanında bulunduğundan, bu paranın humusunun nasıl ödenmesi gerektiğini, açıklamanızı istirham ederiz.
Cevap: Ortaklık hissesini, humus yılı geçtikten sonra kazancından vermek istiyorsa, ilk önce onun humusunu vermesi farzdır. Ama, ortaklık hissesini yıllık kazancı esnasında vermişse ve onu geri alması mümkünse sene sonunda humusunu vermesi farzdır; sene sonunda alamıyorsa geri alabilinceye kadar humusunu vermesi farz değildir.

Soru 935: Acaba "karz-ı hasen" kurumu için tüzel kişilik var mıdır? Eğer varsa, o tüzel kişiliğin kazancına humus gelir mi? O tüzel kişiliğe sahip değilse, onun hu-mus mükellefiyetinin durumu nedir?
Cevap: Kurumun ana sermayesi ortaklık sebebiyle üyelerin olursa; elde edilen kazanç üyelerin her birinin şahsî malı sayılır ve mallarının humusunu vermeleri herkesin kendi üzerine farz olur. Fakat, kurumun ana sermayesi, şahıs veya şahısların değil de, umumî vakıftan veya benzeri mallardan olursa, ondan elde edilen kazançta humus yoktur.

Soru 936: Müminlerden on iki kişilik bir grup anlaşıp, her ay örneğin; yirmişer dinar ödeyerek her ay toplanan para kendi şahsî masraflarında kullanması için bir şahsa veriliyor. Son sırada yer alan şahıs -bu parayı- on iki ay sonra alıyor. Sonuncu şahıs gerçekte bu müddet içerisinde her ay ödediği miktarın toplamı olan iki yüz kırk dinarını geri alıyor. Acaba bu para onun ihtiyacından sayılır mı, yoksa ona humus lazım gelir mi?
Eğer bu şahsın humus yılının belirli bir zamanı olursa ve aldığı paradan bir kısmı senenin sonuna kadar yanında kalırsa, alınan bu miktar paranın humusundan kurtulmak için müstakil bir süre tayin edebilir mi?
Cevap: Verdiği miktar senelik gelirinden olursa ve ondan aldığı parayı aynı senenin geçiminde sarf ederse onda humus yoktur. Eğer, verdiği para, önceki senenin gelirinden olursa, aldığı miktarın humusunu vermelidir. Eğer, iki senenin gelirinden olursa; her sene kendi hükmüne tabidir. Senenin gelirinden aldığı miktar, aynı se-nenin ihtiyacından fazla olursa humusunu vermemek için özel bir humus vakti tayin etmeye hakkı yoktur. Yıllık gelirinin hepsi için bir humus senesi tayin etmesi ve bu senenin gelirlerinden ihtiyaçtan fazla kalan miktarın humusunu vermesi farzdır.

Soru 937: Depozitli bir ev kiraladım. Acaba; depozit olarak verilen paranın üzerinden bir sene geçtikten sonra bu paranın humusunu vermem farz olur mu?
Cevap: Kazancınızdan olursa o paranın humusu vardır.

Soru 938: Birtakım bayındırlık işleri için çok miktarda paraya ihtiyacımız vardır. Bu parayı birden vermemiz zor olduğu için bu işe ait ortaklaşa bir sandık kurduk, her ay bu sandığa bir miktar para yatırarak biriktiriyoruz. Gerekli sermayeyi topladıktan sonra işe başlayacağız; acaba, sandıkta biriktirdiğimiz bu parada humus var mıdır?
Cevap: Herkesin yatırdığı para, inşaatta kullanıncaya kadar kendi mülkiyetinde kalır ve humus yılı yetiştiğinde onu sandıktan alabiliyorsa herkese kendi malının humusunu vermesi farz olur.

Soru 939: Birkaç yıl önce malımı hesapladım ve kendim için humus yılı belirledim. O zaman benim humusu verilmiş 98 koyunum, bir miktar nakit param ve bir de motosikletim vardı. Birkaç yıl önce koyunlarımdan bir kısmını sattım ve bu vesileyle nakit param arttı. Şim-di 60 koyunum ve bir miktar da nakit param var; bu durumda, malımın tümüne mi humus lazım gelir, yoksa sadece artan miktarına mı?
Cevap: Şimdiki koyunlarınızın değeriyle mevcut paranız, o zamanki humusunu verdiğiniz 98 koyununuzun değeriyle nakit paranızdan fazla olursa, sadece artan miktarda humus farz olur.

Soru 940: Humusunu vermesi gereken malı (arsası veya evi) olan kimse o malın humusunu yıllık gelirinden verebilir mi, yoksa o malının humusunu gelirinden vermek için önce yıllık gelirinin humusunu vermesi mi gerekiyor?
Cevap: Üzerine farz olan malın humusunu yıllık gelirinden vermek isterse, yıllık gelirinin de humusunu vermelidir.

Soru 941: Bazı şehitlerin malik oldukları ziraat yeri, sanat vb. şeylerde olan gelirlerini veya Şehit Kurumu'nun şehit çocukları için verdiği aylıkları biriktiriyoruz. Bazen bunların bir bölümü onların zaruri ihtiyaçlarını karşılamak için harcanıyor. Bu biriktirilmiş paralarda ve aylıklarda humus var mıdır, yoksa humusun verilmesi onlar büyüyünceye kadar geciktirilmesi mi gerekiyor?
Cevap: Aziz şehit evlâtlarına babalarından miras olarak geçen veya şehit kurumundan verilen mallarda hu-mus yoktur. Ama, miras aldıkları veya şehit kurumunun hediye olarak verdiği malın kârına gelince; eğer şer'î bu-lûğ çağına erişinceye kadar o mal onların malı olarak kalırsa mükellefiyete ulaştıklarında onlardan her birine kârının humusunu vermesi ihtiyaten farzdır.

Soru 942: Ticaret amacıyla kullanılan mallarda humus var mıdır?
Cevap: Sermaye yıllık gelirden olursa humusu farzdır; ancak, kâr etmek için sermayeden harcanan ambar, nakliye, kantar, tellal parası vb. gibi şeyler ticaretin kârından istisna edilir ve onlarda humus yoktur.

Soru 943: Sermaye ve ondan elde edilen kârda humus var mıdır?
Cevap: Eğer sermayenin humusu verildiği takdirde geriye kalan kısmın geliri geçim için yeterli olmazsa veya şanına layık olan gelirden daha düşük olursa, o sermayeye humus vermek gerekmez.

Soru 944: Nisap haddine ulaşmış sikkesi olan kimse, zekâtına ilaveten onun humusunu da vermesi farz mıdır?
Cevap: Yıllık gelirden sayılırsa humusun farz olmasında diğer gelirlerin hükmündedir.

Soru 945: Ben ve eşim eğitim bakanlığı görevlilerin-deniz. Eşim aylığını bana hediye ediyor. Benim meslek arkadaşlarımla üyesi olduğum ziraat şirketinde hissem var. Ancak, şirkete verdiğim paranın benim mi, eşimin mi aylığından olduğunu bilmiyorum; ancak, humus yılına kadar eşimin aylığından biriktirdiğim para, yıllık aldığı paradan azdır; acaba bu parada humus farz mıdır?
Cevap: Biriktirilen paranın sizin aylığınızdan olan miktarında humus farzdır. Ancak, eşiniz tarafından size hediye edilen ve yine sizin aylığınızdan mı, yoksa eşinizin size verdiği hediyeden mi olduğunda şüphe ettiğiniz paranın humusunu vermeniz farz değildir; ancak, onun da humusunu vermeniz veya humusunu bir miktar parayla musalaha etmeniz ihtiyaten müstehaptır.

Soru 946: İki yıl karz-ı hasen olarak bankada kalan parada humus farz mıdır?
Cevap: Yıllık gelirden biriktirilen miktarın bir defa humusu verilmelidir ve karz-ı hasen olarak bankada biriktirilmesi humusun kalkmasını gerektirmez; ancak borçlulardan alınmadığı sürece humusunu vermek farz değildir.

Soru 937: Bir miktar para biriktirmek için kendi harcamalarında veya tekeffülünde olan ailesi için yaptığı harcamalarda tasarruf ederek para biriktiren veya bir sorununu çözmek için borç alan kimsenin biriktirdiği veya borç aldığı para humus yılına kadar kalırsa onun humusunu vermesi farz olur mu?
Cevap: Biriktirdiği mal humus yılına kadar kalırsa onda humus farz olur. Elbette o parayı iki üç ay içerisinde harcayacaksa ve humusunu verdiği takdirde zaruri ihtiyaçlarını karşılayamayacaksa, o paranın humusunu vermesi gerekmez( elbette daha önce harcaması mümkün değilse böyledir). Ancak, borç aldığı paranın humusunu vermesi farz değildir; ancak aldığı borcun taksitlerini yıllık gelirinden verirse ve humus yılı ulaştığında borç aldığı para harcanmadan kalırsa humusunu vermesi farzdır.

Soru 938: Birkaç yıl önce inşaat yaptırmak için bir arsa aldım. Orada bir ev yaptırmak amacıyla günlük harcamalarımdan bir miktarını tasarruf ederek biriktirirsem şu an kirada oturduğum dikkate alınarak yıl sonunda biriktirdiğim bu paranın humusunu vermek farz olur mu?
Cevap: Eğer humus yılınız gelmeden önce onunla inşaat için gerekli olan malzemeleri alırsanız veya humus yılınızdan kısa bir süre sonra inşaat için harcarsanız , onda humus farz olmaz.

Soru 939: Evlenmek için biraz para elde etmek amacıyla sermayemin bir bölümünü ticaret için birine verdim; şimdi benim paraya ihtiyacım var; üniversite öğrencisi olmam dikkate alınarak humus meselesi hususunda musalaha etmem mümkün müdür?
Cevap: Bu para yıllık gelirinizden olur ve humus yı-lınıza kadar da kalırsa, humusunu vermeniz üzerinize farz olur ve humusu verilmesi belli olan şey üzerinde musalaha yapılmaz.

Soru 940: Geçen yıl Hac Kurumu benden hac kafileleri için gerekli olan bir takım şeyler satın aldı ve bu yaz mevsiminde sattığım eşyaların bedelini aldım (213 bin tümen) ve geçen sene de 80 bin tümen almıştım; kendime humus yılı belirlemişim ve her yıl giderlerimden artan miktarın humusunu veriyorum. Şu anda satmış olduğum o eşyalara kendi ihtiyacım olduğu dikkate alınırsa o paranın humusunu vermem farz mıdır? Şunu da hatırlatayım ki sattığım malların değeri şimdiye kadar çok değişmiş bulunmaktadır.
Cevap: Söz konusu eşyaları humusu verilmiş maldan almışsanız onları satarak elde ettiğiniz parada humus yoktur; aksi durumda humusunu vermek zorundasınız.

Soru 941: Benim bir dükkanım var; her yıl elimdeki nakit parayı ve mevcut malları hesaplamaktayım. Mallardan bazıları humus yılı ulaşıncaya kadar satılmıyor; yıl sonunda o malların humusunu satılmadan mı vermem gerekiyor, yoksa satıldıktan sonra mı? O malların humuslarını verdikten sonra satarsam gelecek yıl nasıl hesaplamam gerekiyor ve eğer satılmaz da değer kazanırsa bu durumda hükmü ne olur?
Cevap: Satmadığınız mallara yıl sonuna kadar müşteri çıkmazsa, şimdilik artan fiyatının humusunu vermeniz farz değildir, onu satarak elde ettiğiniz kârı gelen yılın kârıyla hesaplayarak humusunu vermelisiniz; değeri artan ve yıl esnasında müşteri çıkmasına rağmen değeri artması için yıl sonuna kadar satmadığınız mallara gelince, yıl sonunda o malların artan değerinin humusunu vermelisiniz. Gelecek yılda o mala yeniden humus vermeniz gerekmez.

Soru 942: Üç kardeş üç katlı bir ev satın alıyorlar ve bir katında kendileri oturarak iki katını da kiraya veriyorlar. Acaba kiraya verilen katların humusları var mıdır? Acaba onlar ihtiyaç sayılırlar mı?
Cevap: Eğer daireler yıllık gelirden elde edilen parayla ihtiyaçtan dolayı satın alınmışlarsa, ancak bazı mali sıkıntılardan dolayı kiraya verilmişlerse, o dairelerde humus yoktur. Ancak dairelerin bazıları kiraya verilmek üzere satın alınmışlarsa, o daireler sermaye hükmündedirler ve humuslarının verilmesi gerekir.

Soru 943: Bir miktar humusu verilmiş buğdayı olan kimse yeni mahsul elde edinceye kadar o buğdaydan yararlanıyor. Daha sonra onun yerine yeni mahsulden bırakıyor ve birkaç yıl böyle devam ediyor. Acaba yenilen buğdayın yerine bırakılan bu yeni buğdaya humus lazım gelir mi? Eğer humus lazım gelirse acaba hepsine mi lazım gelir?
Cevap: Humusu verilmiş buğdayı kullandığında, kullanılan kısmın karşılığını yeni buğdaydan bırakması, yeni buğdaya humusun farz olmasını önlemez. Buna göre; yerine konulmuş yeni buğdaydan senenin geçimi için sarf ettiği miktarda humus yoktur ve senenin sonunda fazla kalan buğdayda ise humus farzdır.

Soru 944: Ben, Allah'ın yardımıyla her sene malımın humusunu veriyorum. Ama; malımın humusunu hesapladığım senelerde hesabımda şüphem vardı. Bu şüphemin hükmü nedir? Acaba; bu sene mevcut mallarımın tümünün humus hesabını (yeniden) yapmam farz mıdır? Yahut; bu konudaki şüphe geçerli sayılmaz mı?
Cevap: Geçmiş senelere ait kazancınızın humus hesabının doğru oluşunda şüpheniz olursa, bu şüphe geçersizdir ve ikinci defa onların humusunu vermeniz farz değildir. Ama belirli bir kârın, humusu verilmiş olan geçmiş senelerin kazancından mı veya humusu verilmemiş olan bu senenin kazancından mı olduğunda şüpheniz olursa; bu durumda onun humusunu vermeniz üzerinize farz olur. Ancak; önceden humusu verildiğine kanaat getirirseniz onda da humus yoktur.

Soru 945: Humusu verilmiş on bin tümen parayla bir halı aldım. Bir müddet sonra onu on beş bin tümene sattım. Acaba; humusu verilmiş maldan fazla olan beş bin tümen kazançtan sayılır mı? Ve ona humus lazım gelir mi?
Cevap: Satış kastıyla almış iseniz, alış bedelinden fazlası kazançtan sayılır. Ve yıllık giderden fazla kalan miktarında humus farz olur.

Soru 946: Kazançlardan her birisi için bir humus vakti tayin eden kimse, süresi dolan kazancının humusunu süresi dolmamış kazançlarından vermesi caiz midir? Bu kazançların yıl sonuna kadar kalacağını ve bunları geçimi için kullanmayacağını bildiği halde hüküm nedir?
Cevap: Kazançlarından her biri için müstakil bir humus vakti tayin etmesi caiz olduğu yerlerde humusunu (humusu verilmemiş) başka bir kazançtan vermesi caiz değildir. Ancak; diğer kazancının humusunu vermiş ise, bu müstesna. Geçim için kullanılmayacak olan kazançlarının humusunu, kazandığı an veya humus vakti geldiğinde vermekte serbesttir.

Soru 947: İki katlı bir binası olan ve kendisi de o binanın üst katında oturmakta olan bir kimse, binanın alt katını kira almadan bir şahısa vererek ondan borç para almıştır. Acaba; aldığı borç paraya humus lazım gelir mi?
Cevap: Aldığı borç karşılığında evi ücretsiz vermesinin şer'î bir yönü yoktur. Her halükârda borç olarak alınan parada humus yoktur.

Soru 948: Vakıflar dâiresine ait bir binayı yetkililerden muayenehane olarak aylık belli bir ücretle kiraladım. Benim talebimi kabul ettikleri için benden kiradan başka bir miktar para da önceden aldılar. Söz konusu para şimdi benim tasarrufumdan çıkmış ve hiçbir zaman da elime geçmeyecektir. Acaba bu parada humus var mıdır?
Cevap: Bu meblağ kazançtan olur ve verilmesi hava parası anlamını taşırsa humusunu vermek farzdır.

Soru 949: Yıllık humus hesaplaması olmayan bir kimse bir milyondan fazla para harcayarak bir artezyen kuyusu kazdırmıştır; o, bu yolla kurak bir araziyi bayındırlaştırmak ve meyve ağacı dikerek onlardan istifade etmek istiyor. Bu ağaçların meyva vermesi, büyük bir masrafla beraber uzun bir zamanın geçmesini de gerektirmektedir. Şimdi bu şahıs kendisine taalluk eden humusu vermek için mallarının hesabını yapmak istiyor. Öte yandan enflasyon nedeniyle kuyu, yer ve bahçenin fiyatları sarf ettiği miktarın kaç katı artmıştır. Mallarının günlük değerinin humusunu vermeye gücü yetmez. Bahçe ve bahçenin içindekilerin humusunu para olarak değil de, arazinin kendisinden vermeye mükellef edilirse çok zor duruma düşecek. Çünkü bu yolla ailesinin geçimini temin etmeği ve refaha kavuşmayı arzulamaktadır. Bu şahsın humus mükellefiyeti nedir? Humus vermekte zorluğa düşmemesi için humusunu nasıl hesaplamalıdır?
Cevap: Meyve ağaçları dikmek ve bahçe yapmak amacıyla ihya edilen kurak arazinin bayındırlaştırılması için yapılan masraflar çıkıldıktan sonra hiç şüphesiz onda humus vardır. Yerin humusunu, yerden veya günlük kıymetinden vermekte tercih sahibidir. Ama; kuyu, su boruları, su tulumbası, ağaçlar ve bunlardan başka şeylere sarf ettiği masrafları, borçla veya bunları veresiye satın almakla elde etmiş ve borcunu humusu verilmeyen paradan ödemiş ise; sadece bu borca sarf ettiği paranın humusunu vermesi farzdır.
Fakat; bunları humusu verilmemiş parayla almış ise, bu malların şimdiki normal (adilane) kıymetini hesaplayarak humusunu vermesi farzdır.
Elbette bu bağa geçimini sağlamak için ihtiyaç duyar ve humusunu verdiği taktirde geçimini sağlayamazsa, bu bağın humusu yoktur.

Soru 950: Evlendiği günden bu güne kadar borçlu olan ve yıllık humus hesaplaması olmayan bir şahıs şimdi humusunu vermek istiyor. Humus hesabına nasıl başlamalı?
Cevap: Şu ana kadar giderlerinden artan bir kazancı yoksa geçmişlerinden dolayı onun humus mükellefiyeti yoktur.

Soru 951: Vakfedilen arazi ve eşyanın mahsul ve gelirlerinin humus ve zekât hükümleri nedir?
Cevap: Özel vakıf olsalar dahi vakfedilmiş malların kendisinde humus ve zekât yoktur. Bunların mahsullerinde de ister özel vakıf olsun, ister genel vakıf, humus yoktur. Genel vakıf olarak vakfedilen malların mahsulleri vakfedilen kimseler tarafından alınmadıkça zekâtı da yoktur. Ancak; söz konusu mahsuller, vakfedilen kimseler tarafından alındıktan sonra zekâtı farz eden şartları taşırsa onlarda zekât vardır. Özel vakfın mahsulünde ise kendilerine vakfedilmiş kimselerin her birinin hissesi, nisap miktarına ulaşırsa onda zekât farzdır.

Soru 952: Küçük çocukların kazançlarına (örneğin bir vekil tarafından çocuk adına kazanılan paraya) humus lazım gelir mi?
Cevap: Çocuklar için elde edilen kazançlar, onların bulûğ çağına ulaşıncaya kadar mülkiyetlerinde kalırsa ihtiyaten farz olarak humusunu vermeleri farzdır.

Soru 953: Meslek araçlarında humus var mıdır?
Cevap: Meslek aletlerinin hükmü aynen sermayenin hükmü gibidir ve humusu verilmesi farzdır.

Soru 954: Humuslarını hesaplama yılının dönümü 12. ayın sonu olarak belirleyen memurlar, normalde gelecek ay başına kadar kullanmak üzere son maaşlarını yeni yıl girmeden 5 gün önce alıyorlar. Acaba bu son maaşta humus var mıdır?
Cevap: Sene bitmeden (yani 5 gün içinde) yıllık giderlerinde kullanmadıkları miktarda humus farz olur. Elbette tasarruf adı altında bir miktar paraya sahip olmak onun ihtiyacı sayılırsa, o parada humus yoktur.

Soru 955: Üniversite öğrencilerinden bazıları, , tasarruf ederek eğitim bakanlığı tarafından verilen bursun bir kısmını daha sonraki yıllardaki ihtiyaçları için biriktiriyorlar. Acaba, bu paraya humus lazım gelir mi?
Cevap: Hibe ve burs olarak verilen mallarda humus yoktur.